kapat
24.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
İNANÇ DÜNYASI
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Aşk mektupları...

Gençliğimizde, özellikle cami avlularında satılan "Aşk Mektupları" başlıklı kitaplar vardı. Dedelerinden "Kerem ile Aslı"yı, "Arzu ile Kamber"i dinlemiş, okuma-yazmayı askerde "Ali Okulu'nda öğrenmişler için bulunmaz bir hazineydi bu kitaplar...

Adı üzerinde mektup...

Sevgiliye mi yazılacak, bir büyük makama mı?

Yoksa askere gidildiğinde ana-babaya mı?

Hepsinin bir örneği yer alırdı bu kitaplarda, yazana sadece "boşluk"lara adını-soyadını doldurmak kalırdı.

Kültür düzeyinin gelişmesiyle tedavülden kalktı bu kitaplar...

Gerçi, şimdinin iletişim düzeninde mektuba da yer yok ama, o da başka bir mesele...

Ben, mektup yazmayı pek beceremesem de okumasını çok severim doğrusu...

Liseli yıllarımda Kafka'nın sevgilisi "Milena"ya yazdığı mektuplar düşmezdi elimden...

Bugünlerde ise "Gendaş Kültür"den Tülay Evler ve Pınar Öztamur'un Türkçesiyle çıkan Simone de Beauvoir'in "Aşk Mektupları"nı okumaktayım.

Liseli yıllarımızda Beauvoir da Kafka ve elbette Albert Camus ve Jean Paul Sartre gibi kitaplarını elimizden düşürmediğimiz yazarlardandı. Beauvoir, o yıllarda Sartre ile olan ilişkisiyle de bilinirdi.

Ya da biz öyle bilirdik...

Şimdi "Aşk Mektupları"ndan öğreniyoruz ki, Beauvoir Amerika'ya yaptığı bir gezide Nelson Algren ile tanışıyor ve ona âşık oluyor.

Ve bu aşk da 1947'den 1964 yılına kadar mektuplar aracılığıyla sürüyor.

Çoğu "birtanem", "aşkım", "canım sevgilim" hitaplarıyla süslü mektuplardan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum.

"Bu Pazar günü sabaha karşı bir kez daha rüyama girdin. Ah! Seni tuzağa düşürmek öyle zordu ki. Kız kardeşim ve kocasıyla New York'a, oradan da tramvayla Wabansia'ya gitmek zorunda kalıyordum. Yuvamızda bekledim, bekledim. Sen gelmeden uyanacağım sandım. Ama geldin sonunda, mutfağa gidip deliler gibi öpüştük. Çalar saatim çalmasaydı ne olurdu bilemiyorum; çünkü kız kardeşimle kocası hâlâ yatak odasında bekliyordu. Bir kez daha küçük fotoğrafımıza baktım, sen öyle canlı görünüyordun ki gerçekten Nelson'ımdın, bir rüya değildin. Önce ön kapıyı, sonra da odamın kapısını, sonra da kollarımdaki yerini bulacağını söylemiştin. Gerçekten bulabilecek misin Nelson?"

Beauvoir, elbette Nelson'a mektuplarında yalnızca aşkını itiraf etmiyor.

Aşkına sadık kalması yanında, İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın yaşadıklarıyla başta Albert Camus ve Jean Paul Sartre olmak üzre dönemin siyasal ve entelektüel çevresini taşıyor mektuplarının satır aralarına...

"Aşk Mektupları"nı derleyen Sylvie Le Bon de Beauvoir, "önsöz"de "Simone de Beauvoir'un 'mutluluk yeteneği vardı" diyor, "Algren'in ise bir tür başarısızlık sorunu"...

İki ayrı dünyanın iki ayrı kimlikli insanı...

Buluştukları nokta ise "aşk"larının kâğıda dökülmüş kelimeleri...

Aşk çünkü bu, karşılığı olmasa da, mektuplarda yaşansa da güzel...

Aşk, güzel ve güzellik çünkü...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır