Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, 2002'yi "Nazım Hikmet yılı" olarak ilan etti. Tüm dünyada yıl boyu, çeşitli etkinlikler düzenlenecek Nazım hakkında...
Böylesi evrensel değerde bir ozanın hayatı, neden kahredildi Türkiye'de?
Siyasetçiler; ellerine fırsat geçtiğinde, tepesine bağdaş kurdukları kitleleri, tek yönlü bir koşullanma içine hapsetmek isterler.
Ozanların, yazarların, sanat adamlarının, bilimcilerin; "tek yönlü bir koşullanma" dışında da, insanlık serüvenini değerlendiren daha başka açılar bulunduğunu gündeme getirmelerini ve özellikle de kendi çalışmalarında, bu değişik açıları benimsemiş yapıtlarla toplumun karşısına çıkmalarını -güçleri yettiğince- yasaklarlar.
Nazım Hikmet de; siyasetçilerin her an taze tutmaya çalıştıkları tek yönlü bir koşullanmanın dışına çıktığı için, hayatı kahredildi.
Ve üstüne yapıştırılan "suç"tan yargılanıp mahkum edildi. Ama bu kadarı yetmedi. Bir de askeri mahkemede yargılanıp, bir kez daha mahkum edildi.
Bir tek "suç" için, iki ayrı mahkemenin birbiri üstüne bindirdiği iki ayrı mahkumiyet kararı...
Ceza Hukuku'nda böyle bir uygulama, Hukuk tarihindeki yüz karalarının en katmerlisi..
Bendenizin öteden beri ileri sürdüğüm bir öneri var; ozanların, yazarların, sanatçıların, bilimcilerin hayatını kimler kahretmişse; onların adlarını küçük siyah taşlar üstüne beyaz harflerle yazıp, yan yana "Lanetliler Bahçesi"ne dikmek..
Bana kalırsa, "Lanetliler Bahçesi"nin ilk siyah taşları; Nazım Hikmet'in hayatını, kıyma makinelerinden geçirmeye kalkmışların adlarından olabilir...
İlk siyah taşın üstüne, Nazım hakkındaki iddianameyi yazmış olan savcıların adları yazılır; sonra mahkumiyet kararı vermiş olan yargıçların adları...
Sonra sıra Sabahattin Ali'nin hayatını karartmış olanlarınkine gelir...
Kendi toplumunun beyinsel ve gönülsel yaratıcılarını, çarmıha germeye kalkmışların; siyah küçük taşlar üstündeki adlarıyla gerçekleştirilmiş, bir "Lanetliler Bahçesi"...
Okul çocuklarına o bahçe gezdirilirken de anlatılır ki, Türkiye'nin 20. Yüzyıl'ı da ıskalayarak, "yaşam kalitesi" açısından dünya sıralamasında 82. sıraya düşmesinde; siyah taşlarda adları yazılı o "lanetliler"in de büyük payı vardır..
Doğal gaz fiyatları büyük tartışmalara neden oluyor. Bu tür tartışmalar büyüdüğü zaman, gündemin rotasını "hamaset"e doğru kıvırtmakta ulusal yararlar vardır.
Bendeniz de, ulusa yararlı olmak için, doğal gaz konusunda hamasi bir manzume yazmaya çalıştım:
Yükselse de, inse de, doğal gaz fiyatları;
Doğa'nın yellentisi etki yapar mı sana?
Hâlâ çınlatıyor tarihi, ataların atları;
Gaza gerek mi duydu,
ninene bir baksana...
Korkmaz gaz kazığından,
şeref için yaşayan;
Lahananın fiyatı nasıl büker belini?
Yüreğinde tarihin şerefini taşıyan,
Kahramanca karşılar pahalılık selini...
Artsın gaz fiyatları, Pazar el yakar olsun;
Asla hiç bir krizin Türk eğilmez önünde.
Yoksulluğa boşver sen,
kalbin kıvançla dolsun,
Bayrağın servetindir,
o yükselsin gönlünde...
Bu yakınlarda, ünlü Fransız mizahçı!Jules Renard'ın bir sözü sık geliyor aklıma..
Jules Renard, küçük kurnaz cümleciklerle bilgi yoksulluğunu örtmeye çalışan birine rastlamış:
- Ben, "sonsuz"u bir türlü algılayamıyordum, senin şu salaklığını görünceye dek, demiş...
Neden sık hatırlamaya başladım ki Renard'ın o sözünü; kimbilir?