Çok önemli bir yasa Meclis'ten geçti. Kredi hacminin 2002 yılında da daralması ekonomide beklenen canlanmayı çok kısıtlardı. Hatta tamamen engelleyebilirdi.
O bakıma banka sistemindeki zafiyetlerin giderilmesini olumlu karşıladık. Bankacılık sistemi önce Kasım ve Şubat krizleri sonucunda net varlıklarının bir bölümünü kaybetti. Çünkü aldıkları vade ve kur risklerinde en kötü ihtimal gerçekleşti.
Kriz sonrasında sıkıntıya düşen firmaların kredilerini geri ödemekte zorlanmaları üstüne tuz biber ekti. Bankalar krediyi kesince batık kredileri arttı. Bu da bankaları kredilerini iyice kısmak zorunda bıraktı.
Ekonomide bu tür fasit daireler çabuk oluşur. Reel kesimin sorunları bankacılığı, bankacılığın sorunları reel kesimi sıkıştırır. Kırılmadığı takdirde ekonomide büyük hasar bırakır.
Benim ilgimi, kanundan çok kamuoyunun getirilen çözüme tepkisi çekti. Çok farklı kesimlerden kanuna ağır eleştiriler yöneltildi. Müşterek bir tema vardı. Kamuoyu bu kanunun bazı banka sahiplerini kurtarmayı amaçladığını düşünüyordu.
Kanunu öneren Bakan Derviş olmasa ve kendisini çok uzun süredir tanımasam belki etkilenirdim. Ama öyle olmadığı konusunda en küçük bir tereddütüm yoktu. O nedenle kamuoyunun tavrını anlamaya çalıştım.
Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri, vatandaşla kamu otoritesi arasında güven ilişkisinin tümü ile ortadan kalkmış olmasıdır. Vatandaşın gözünde her türlü kamu otoritesinin tüm faaliyetlerinin amacı yöneticilerine şahsi çıkar sağlamaktır.
Bunu nasıl yapar? Bir yöntem, yöneticinin vatandaştan topladığı vergi ya da vergi benzeri gelirleri doğrudan cebine atmasıdır. Yolsuzluk deyince ilk akla gelen rüşvet ve suistimaldir.
Bir diğer yöntem, gene vatandaştan toplanan vergi ya da vergi benzeri gelirleri bazı vatandaşların cebine aktarılmasıdır. Söz konusu vatandaşların daha sonra bunun bir bölümünü kamu yöneticileri ile paylaşacakları kabul edilir. Sanıyorum son kanun ikinci kategoriye giriyor.
Vatandaşın kamu yönetiminde yolsuzluk konusunda duyarlılığını çok olumlu karşılarım. Ancak, ekonominin işleyişi açısından burada son derece hassas bir denge olduğunu unutmamalıyız. Vatandaşla kamu yöneticisi arasındaki güvensizlik bir eşiği aşarsa, kamu yönetiminin sırf yolsuzluk suçlamasından kurtulmak için aslında ekonomiye yararlı olabilecek uygulamalardan kaçınması gündeme gelecektir.
Biraz açalım. Ülke açısından yararlı bir uygulama gereksin. Ancak, bu uygulama vatandaşın gözünde şaibeli olsun. Kamu yöneticisi ne yapacak? Kendisi için iyi olan o uygulamayı yapmamak ve yolsuzlukla suçlanmamak. Ama ekonomi ve vatandaş için iyi olan uygulamanın yapılması. Türkiye'den çok örnek verebiliriz.