kapat
10.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Yürüyüştür "emekleme"nin sonrası...

Annem, kaç yaşıma kadar emzirdi beni? Hangi yaşımda emeklemeyi bıraktım? Erzurum'da, kar kerpiç evimizin kapısına dayanmışken gaz lambasının aydınlattığı odamda, gecenin karanlığından ürker de ağlar mıydım? Hatırlamıyorum.

Fakat, benden üç yaş küçük kardeşim Şefik'in altı yaşına kadar annemin memesine yapıştığını hatırlıyorum.

Yaşasaydı Şefik'ten üç yaş büyük olacak Ragıp'ın emeklediğini hatırlıyorum.

Ragıp'tan üç yıl sonra dünyaya gözlerini açan, en küçük kardeşim Mahmure'nin sakızı çamura düştüğü için ağladığını da hatırlıyorum.

O uzun Erzurum gecelerinde annemin bizleri dizi dibine oturtup masallardan çok, genç kızlığının bakire İzmir'ini ve hayatı boyunca ağzına balık koymamasına rağmen denize özlemini nasıl bir hüzünle anlattığını hatırlıyorum bir de...

Şefik gördü, Mahmure de gördü, ama ne Ragıp ne de annem benim kırk iki yaşında da olsa "baba"lık sevincini yaşadığımı göremedi.

Ragıp, daha çocukluğunun balını ömrünün kavanozuna dökmeden Erzurum'un karakışına bıraktı bedenini...

Annem Şayeste ise ilkgençliğinin İzmir'inde kapattı ömür defterini henüz kırk ikinci sayfasının sonuna gelmişken...

Oysa o deftere yazacak ne çok hüznü ve sevinci vardı yaşasaydı...

Kırk iki yaşında baba olmuştum ve çocukluğum ile oğlum Alican'ın çocukluğunu mukayese ediyordum zaman zaman...

Geceleri kapısını dinliyordum, ağlıyor mu diye...

Gündüzleri hareketlerini izliyordum:

Kapalı duran televizyon ekranında kendi aksini görünce ağlıyordu.

Balkona çıkarınca işaret parmağıyla karıncaları izliyor, seviniyor gülüyordu.

Akşamüzeri işten dönünce sokak kapısının ardında buluyordum onu...

Ama yaşıtları yürüyordu, o ise hâlâ emekleme çağında...

Ve bir gün, bir öğleden sonrası...

Annesi ile hava almış, eve dönmüştük...

Kapıdan girer girmez, Alican birden dizleri üzerine kalktı...

Kollarını öne doğru uzattı...

Dengesini sağlamaya çalışıyordu... Sağladı da...

Ve oldukça düzgün adımlarla yürümeye başladı...

Bu, onun emekleme döneminin sonu, yürüme çağının başlangıcıydı artık...

Şimdi ise on beşinde bir delikanlı...

Ülkeler de insanlar gibi değil midir?

Siyasal ve ekonomik krizler, son anda kucağımıza düşüveren bir savaş, elimizden yitip gidenler, savrulmalar, çocukluğumuz, çocuklarımız...

Bütün bunları ülkenin "emekleme"sine verin...

Çünkü "emekleme"nin ardından mutlaka "yürüyüş" başlayacaktır.

Alican nasıl ayağa kalktıysa Türkiye de ayağa kalkar, kalkacaktır da...

Çünkü ülke, Alican ve onun gibilerin ülkesi ve onlar yürümeyi öğrendiler artık...

"BEKO HABER'in 26. sayısında yer alan bu yazımı buraya aktarırken, 2002'nin ülkemiz ve insanlık için de bir "yürüyüş" yılı olmasını diliyor ve okurlarımın yeni yılını kutluyorum.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır