Bu 'doğalgaz' olayı patlamadan önce telefon eden bir okurum "Ruhat hanım elektriklerin şimdi neden daha sık kesildiğini biliyor musunuz? İnsanlar, doğalgaz çok pahalı olduğu için gazı kapatıp soba kullanıyor. Çoğu da elektrik sobası.. Sonra da bir elektrikçi getirip sayaçlarını düşürtüyorlar. Bunu lütfen yazın. Bir devlet vatandaşına doğalgazı mücevher gibi satar mı?" demişti.. Bu isteği yazmama sıra gelmeden doğalgazdaki fahiş fiyatlar su yüzüne çıktı.
Belediye başkanı beyler toplantıda pek sinirlendiler, kârları düşüyor diye.. Tabii havadan gelen trilyonları kim istemez.
Doğalgaz toplantısına geldikleri arabaları yine dünkü Sabah gazetesinde görmüşsünüzdür; 115 milyar, 112 milyar, 65 milyar.. Arabalarının fiyatları böyle.. Ve nereden bulunuyor bu paralar? Tabii ki bizim ceplerden.. Aslında yapılması gereken bu beylerin başkan seçilmeden önce ve sonraki mal varlıklarını tek tek çıkarmak ve hesabını sormak.. Hiçbirisinin önceden, bu evlere, arabalara, süper lüks yaşamlara sahip olduğunu sanmıyorum. Peki, nasıl oluyor?
İzmit Belediye Başkanı Sefa Sirmen "Ben doğalgazdan hiç kâr almamayı kabul ediyorum" derken, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek kârının azaltılmasına sinirlenerek bağırdı, çağırdı ve toplantıyı terketti. Oysa bu 'kâr almadan satış'ı İzmit Belediye Başkanı gerçekleştirebilirken Ankara'nın yapamaması mümkün mü?
Değil, ama işlerine gelmiyor. Ne devlet, ne belediye, ne BOTAŞ açıklarını bizlerin cebinden kapatmaktan vazgeçmiyorlar..
Yapılan indirimlerin hiçbir anlamı yok. Hepsini Sefa Sirmen'in iyiniyetine getirmek ancak toplumun sesini yükseltmesiyle olur.
'Susurluk' olayı sonrasında yaptığımız gibi bir eylem mi yapsak acaba? Yoksa sokaklarda "boş tencere" gösterisi mi, bilmem ki!
Ertuğrul Özkök, Pazartesi günü yazdığı "yollara tuz dökenler ve kin dökenler" başlıklı yazısında 'kar önlemleri' konusunda belediyelere yüklenmenin yanlış olduğundan söz ederken Paris'te bile iki kar makinesi olduğunu söylüyordu. Bence orada gözden kaçan bazı noktalar var..
Örneğin; Paris'in İstanbul gibi yüksek tepeler üzerine kurulu bir şehir olmadığı.. Bu nedenle kar veya yağmurda evine gidememe, kaza yapma, sel basması gibi sorunları yok. Alt yapısı tam olduğu için tren istasyonu geçitlerini bile su basmıyor. Ayrıca metroları bizdeki gibi birkaç kilometreye değil, tüm şehrin altına döşenmiş. Muhtemelen bizde kısacık metroya dökülen parayla şehrin yarısının hatlarını halletmişlerdir.
Bizim belediyelerimizin yaptığı daha çok 'gelecek seçimde başarı sağlayacak' göstermelik işler.. Bu arada kafalar daha çok alınacak lüks arabalarla, ormanlarda yasak arazilere yapılacak villalar, yazlık dinlenme evleri, parti işleri ve siyasi çıkarlarla meşgul. Eğer onlara harcadıkları zaman ve enerjiyi gerçekten şehirlerine gerekli çalışmalara harcasalar kar ve yağmurda böyle şaşkına dönmezdik. Ayrıca o "iki kar makinesi" acaba 'buz kırma makinesi' mi? Orada da sayının daha fazla olduğunu sanıyorum..
Karla ilgili yazılarda bir de Doğu Anadolu'da karda okula giden çocuklardan söz edilir ve "Oraya kar yağınca olay olmuyor da İstanbul, Ankara'ya yağınca mı oluyor?" diye sorulur sık sık. Devletin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya da Batı'nın rahatlığını halâ götürememiş olması büyük eksiğidir. Ama 2002 yılında oradaki şartlar halâ metropollerde yaşanıyorsa bu çok utanılacak bir durumdur.
Karşılaştırmalara dikkat etmeliyiz!