Aşağıda, Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Aygün'ün görüşlerini okuyacaksınız:
Yazılarınızı düzenli takip eden biri olarak 08 Ocak 2002 tarihinde, bir okuyucunuz tarafından gönderilen ve "Büyük tiyatro oyunu" başlığıyla yayınlanan yazıya katılmamak mümkün değil.
"Banka güçlendirme operasyonu" mevcut hükümetin Bankalar Kanunu'nda yaptığı üçüncü değişiklik. Bu düzenlemeyle bankaların grup şirketlerine kredi açma oranı, öz sermayenin sekiz katına çıkartılıyor. Bankalar şirketlerine para aktaracak, durum kötüleşince de el konulmayıp yardım edilerek kurtarılacak! Ve hangi bankanın bu yolla kurtarıldığını da kimse bilmeyecek.
Hükümet, bankalar konusunda üçlü bir standart uygulamaktadır. Sizin yayınladığınız yazıda da vurgulandığı gibi, bir yanda hapishaneye atılıp, mal varlığına el konanlar, diğer yanda bankasına ve tüm mal varlığına el konanlar, bir diğer yanda da kurtarılacak olanlar. Hükümet bir yardım yapmayı düşünüyorsa her sektöre ve kuruluşa adil kriterlerle yardım yapmalıdır. Bir taraftan devlet bankalarının özelleştirileceği söyleniyor öbür taraftan özel bankalar devletleştiriliyor. Ziraat ve Halk Bankaları'nı kapatmak üzere çalışma yapmak, yani çiftçiye, esnafa kredi vermeyip bankalara kaynak aktarmak adil bir yönetim olmasa gerek.
Sermaye yeterlilik rasyosu ve yüzde 1 aktif büyüklük baz alınarak gerçekleştirilen banka kurtarma operasyonunun reel sektörün canlanmasına nasıl katkı sağlayacağı da meçhul.
Reel sektöre, ne oranda, hangi faizle, hangi vadeyle kredi açılacağı belli değil. "Vermiyoruz" derlerse kim müdahale edecek? Bankalara verilecek bu paranın devlete yüksek faizle para satmakta kullanılmayacağı ne malum? Bankacılık sektörüne verilecek kağıtların tekrar Merkez Bankası'na yük olarak dönmeyeceğini kim garanti ediyor? Bu sorulara gerçekçi cevaplar verilmeden ve kamuoyu ikna edilmeden yapılacak düzenlemenin sağlıklı olmayacağına inanıyorum. Saygılarımla...
Sinan Aygün
Gazetelere ve televizyonlara bakıyorum.Birçok yazarın ve programcının yanısıra, çok sayıda uzman ve ileri gelen kişinin gazeteci Dinç Bilgin'in uğradığı haksızlığı açıkça dile getirmeye başladığına tanık oluyorum.
Aylardır bu haksızlıkları dile getiren insanlar olarak bu "geniş katılım"dan elbette güç alıyoruz.
Yarın, bugünden çok daha güçlü olacağımızı da biliyoruz...
Çünkü hep doğruları dile getirdik.
Dedik ki, "Üzerimize atılı hiçbir suçu işlemedik. BDDK başkanlığı döneminde Temizel'in başını çektiği bir çorap örme sürprizi ile karşı karşıya kaldık. Adaletsizliğe uğratıldık."
Bugün artık, bazı bankacılar devletten "ek sermaye" almaya hazırlanırken; bazı bankacılar, bankalarına el konulduğu halde, "davet davet, kokteyl kokteyl gezmekteyken", dört dörtlük gazeteci Dinç Bilgin'in hapis tutulması, "örülmeye çalışılan çorap"ın en açık belirtisidir.
Peki, bu çorap işi, bitti mi acaba?..
Kamuoyu, uğranılan haksızlığı açıkça dile getiriyor diye, kötü niyetliler geri çekildiler mi?..
Hayır!..
Çekilmediler... İbretle ve dikkatle izliyoruz!..