Erkan Mumcu rapor hazırladı..

Devleti yeniden yapılandırma raporu.. Yılmaz tam destek verdi.. Her konuşmasında devleti küçültmekten söz etti, yerel yönetimleri güçlendirmeye değindi..

Kabul edelim, beklenen yankıyı bulmadı..

Çünkü millet olarak 'başımıza gelmeden, acısını çekmeden' harekete geçmeyiz..

Boş vermişlik duygusu benliğimize işlemiştir..

Bakın.. 1985 yılından beri İstanbul'un deprem tehlikesi ile karşı karşıya olduğu söylenir..

Raporlar yazılır.. Zaman zaman gazete manşetlerine çıkar..

Bakıp geçtik.. Üzerinde bile durmadık.. Marmara depremi oldu, aklımız başımıza geldi..

Deprem denen bir afetin varlığını kabul ettik..

Artık daha tedbirliyiz.. En azından daha bilgili, daha hassasız..

Yıllardır yerel yönetim reformunda söz edilir..

Merkezin yetkilerini devralacak güçlü yerel yönetimlerden..

AB ile uyum için bile gerekli..

Çünkü artık çağdaş ülkeler merkezden değil, yerinde yönetiliyor..

Bunu en son seslendiren ANAP lideri Yılmaz oldu..

Yılmaz güçlü bir şekilde gündeme getirmeye çalıştı ama yine de beklenen etkiyi yapmadı..

Şimdi tam zamanı..

15 yıl sonra gelen kar, toplumsal zemini oluşturdu..

Yerel yönetimlerin, merkezi yönetim kadar önemli olduğunu gösterdi..

Özellikle megakentlerde..

İstanbul'dan örnek vereyim..

Bazı ilçe belediyelerinin parası var.. Bazılarının ekipmanı bile yok..

Zengin belediyeler mahalle mahalle dolaştı.. Zor durumda olanların, yaşlıların, hastaların yardımına koştu..

Ekmek bile dağıttılar..

Bazıları ise karı seyretmekle yetindi..

Suçlamıyorum.. Çünkü güçleri yoktu..

Güçlerinden de öte, ortada yasal düzenleme yok.. Onlara biçilen bir görev yok..

İşte fırsat..

Yeri ve zamanı uygun..

Toplumsal zemin, toplumsal destek hazır..

Madem ki en son o seslendirdi.. ANAP, 'başka çare yok' dedi, o zaman vakit geçirmeden düğmeye basmalı..

Yerel yönetimler reformu Meclis gündeminin ilk sırasına oturmalı..

Önlemini alalım ki,karın tadı olsun
Tamam, karın tadını çıkaralım da, 15 yılda bir kere oluyor diye yan gelip de yatmayalım..

Çünkü bunun garantisi yok..

Bu kış soğuk geçiyor.. Ya önümüzdeki kış..

Önümüzdeki kışın ılıman geçeceğinin garantisi var mı?..

Dünya 1990 yılından sonra yeni bir kavramla tanıştı..

Küresel ısınma..

Karbon kaynaklı fosil yakıtların getirdiği iklim değişiklikleri.. Sanayileşmenin bir sonucu..

NASA raporlar yayınlıyor..

İklimlerdeki sert değişikliklere dikkat çekiyor..

Kuzey Avrupa'nın daha da soğuyacağı belirtiliyor..

Türkiye ile ilgili bölümler de var..

Güneyin daha da ısınacağından, çölleşeceğinden, kuzeyin ise daha fazla yağış olacağından söz ediliyor..

Yani kuzey biraz daha Balkanlaşacak..

Artık, şiddetli kar yağışları, seller, fırtınalar sürpriz değil..

Yani artık 15 yılda bir kere olacak diye bir şey yok..

Yaz ayları çok sıcak, kış ayları çok soğuk geçebilir..

Üzerinde düşünmeye, kafa yormaya değmez mi?.

Bırakın önümüzdeki yılları.. Bu kar bir hafta sürecek..

Sonra.. Daha şubat var, mart var..

Bu kez yakalandık.. İkincisine şimdiden hazırlı olmak, önlem almak gerekmiyor mu?..

Hatalardan ders çıkarmak gerekmiyor mu?..

Karın tadını çıkarmaya itirazım yok..

Benim derdim teslim olmamak..