Pazar günü, her kanalın ana haberinde Türkiye'den kara kış manzaraları vardı. Dakikalar boyu, ağlanacak halimize güldük.
Kendi etrafında 360 derece dönen kamyonlar... Hayatında karda direksiyon başına geçmemiş acemi sürücülerin, otomobilini kızak gibi kullanması... Üst geçit merdivenlerinden yuvarlananlar... Sokaklarda düşe, kalka yol alanlar... Kızaklı magandalar... Altlarına bir tahta parçası koyup, merdivenlerde sörf yapanlar... Haberlerde kamera şakası gibi görüntüler izledik Pazar günü.
Hele o Samsun'dan gelen görüntü... Babası bir yaşındaki oğlunu bir leğene koymuş, yokuş aşağı bırakmış. Leğen bir yana, çocuk bir yana. Yüreğimiz ağzımıza geliyor. Çocuğun başı buzlara çarpıyor. Babanın umurunda bile değil. Zevkten dört köşe... Korkudan akı sarısına karışmış çocuğunu "Benim aslan oğlum" diye gururla havalara fırlatıyor... Tanrım, bir insan nasıl bu kadar bilinçsiz olabiliyor...
Pazar günü, hemen her ekran, sabahtan akşama hava durumunu birinci haber yaptı. NTV'de en çok kullanılan sözcük "ana arter"di. "İstanbul'da ana arterler açık... Kara yolları ana arterleri açmaya çalışıyor."
Kardeşim; kalp ameliyatında değilsin, yol durumu veriyorsun. Ana arter yerine, ana cadde, ana yol desen karizman mı çizilir? Seyirci ne bilsin "arter"i.
Televizyon habercileri yaşadığımız kara kışa bir de isim takmışlardı: "Sibirya soğuğu". Telefonda bir meteoroloji uzmanı. Düzeltiyor yanlışı: "Buna Sibirya soğuğu demek yanlış olur" diyor. Spikerimizin umurunda bile değil. Sibirya soğuğu diyerek hala yanlışta ısrar ediyor.