Gerçekten tadına ne oldu aşkların?
Bu sorunun yanıtını bir huzurevinde 72 yaşının günlerini ömür ipine dizen Mehmet Sırrı Aydoğdu versin isterseniz:
"Manifaturacılıktan emekliyim. Evliyim, ama yaşlanınca belki çenem düştü, o yüzden geldim buraya. Daha sükut burası. Evet, âşık oldum. Elli yıl evvel. Kaçırdım kızı. Mahallemin kızıydı. Ev idaresini beğenirdim en çok. Daha sonra da beğendiğim kadınlar oldu ama, bir şeyler geçmedi aramızda. Eski aşklar daha başka. Çünkü daha fazla göremiyorduk birbirimizi. Bu yüzden duygular daha şiddetli oluyordu. Şimdikiler rahat görüşüyorlar, ama tadı tuzu yok aşklarının. Beş çocuğumu evlendirdim, oradan biliyorum bunu. Evlendikten sonra sevgileri bitiyor. Bizde tam tersi olurdu. Evlendikten sonra sevgimiz kuvvetlenirdi."
Aydoğdu'nun bu sözlerini gazetemiz yazarlarından Nuriye Akman'ın 1998 yılında yaptığı bir röportajdan aktardım.
Akman, "Kalabalıklar" üst başlığı ile üç yıl süreyle yayımladığı ve halkın, sıradan insanın, yani "vatandaş yaşamı"nın yer aldığı yazılarını yine "Kalabalıklar" adıyla "Benseno" Yayınları arasında çıkan bir kitapta toplamış bulunuyor.
Gerçekten Akman'ın da bizzat altını çizdiği gibi "hayatın öteki yüzü"nü aydınlatan bir yazılar toplamı...
"Kalabalıklar", Akman'ın gözlemlerini duygularıyla harmanladığı kırk yazı bütününden oluşan bir "vatandaş"lar galerisi...
Bu galeride neler mi var?
Sınırı bekleyen askerlerin yaşamı...
Güneydoğuda savaşta bacağını yitirmiş bir askerin dramı...
Yine Güneydoğu'da bir hastanenin fotografisi...
"Reiki", yani Japonca evrensel hayat enerjisinin anlamı...
Gömlek diken, çay toplayan kadınlarımızın yaşadıkları...
Güvercin pazarının merakları ve meraklıları...
Balıkların ve balıkçıların türküsü...
Nemrut'ta güneşe gebe kalanların hikâyesi...
Daha ne olsun?
Nuriye Akman, bir gazeteci olarak kalbinin çektiği fotoğraflarla bezemiş yazdıklarını...
Meraklısı "Kalabalıklar"ın sayfaları arasında kimliğini arayabilir.
Aramalıdır da...
Yalnız hayatın öteki yüzünü değil, kendi yüzümüzü de tanımak için...