Geçen hafta Ankara'da siyasilerle buluşmaya giden işadamlarından biri de koltuğu bırakmak konusundaki tavrına hayranlık duyduğumuz TÜSİAD'ın eski başkanlarından Ömer Dinçkök'tü.
Dinçkök, İstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanlığı koltuğunu bırakarak artık hayır işlerinde yönetici koltuğuna oturmayı kendine uygun gördü. Türkiye Eğitim Vakfı'nın yeni başkanı, "Hayırlı olsun" dileklerimize, "10 yıl İSO'da meclis başkanlığı yapmışım. Yetmez mi? Şimdi artık çocuklara burs, daha iyi eğitim için çalışacağım" diyor ve mutlu görünüyor. Tabii bu Ömer Dinçkök'ün sosyal sorumluluk adına yaptıklarının mutluluğuydu. Oysa sohbet derinleştikçe, Dinçkök'ün sessiz feryatlarını duyduk. Belli ki sanayiciler, yatırım ve üretimle bu krizin aşılacağı gerçeğini Ankara'da konuşmaya gitmişti ama gerçek dinleyici yine siyasetçiler olamamıştı.
İş dünyasında büyük bir tedirginlik yaşanıyor. Bu tedirginliğin adı, uydu sanayici olma yolundaki hızlı ilerleyiş.
Akmerkez'in ortaklarından ve tekstilde dünyanın sayılı şirketleri arasına giren Aksa da dahil pek çok şirketi çatısı altında bulunduran Akkök şirketler grubunun başkanı olan Ömer Dinçkök içini dökünce, sanayicilerin ne durumda olduğu çok daha iyi ortaya çıkmıyor mu?
Dinçkök kızgın: Uydu sanayici olma yolundayız. Yani 2'inci sınıf sanayici. Eskiden esas sanayiciydik, şimdi neredeyse yabancıların uydusu konumuna geldik. Biz onlara hizmet edeceğiz. Böyle olunca KOBİ'likten nasıl kurtulunur?
Dinçkök, birbiri ardına yaşanan devalüasyonlarla sanayicilerin varlıklarının yarıdan daha fazla değer yitirdiğini ve fakirleştiğini hatırlatıyor ve "Öyle ucuz ülke olduk ki yabancı yatırımcı asıl şimdi gelecek. Rekabet AB'ye göre eşitlenmeyecekse biz nasıl yatırım yaparız. Çünkü adamlar (yabancılar) siparişi alıp, üç gün sonra bu ülkeye geliyorlar. Üstelik iskontoda yapıyorlar" diyor. Peki o zaman ne olacak? Dinçkök, yerli sanayicinin yabancıların hizmetine gireceğini yani onların uydusu olacağını anlatmaya çalışıyor.
Peki Dinçkök'ün isteyip bir türlü Ankara'ya duyuramadığı ne? "Yatırımların teşvik edilmesini istiyoruz. Yatırım hevesi yaratmak gerekiyor. Ne yazık ki devlet sadece vergi toplamayı biliyor!"
Dinçkök, yatırıma girişmeden önce alınması gereken bir ÇED raporu için ne büyük çileler çekildiğini anlatıyor. Ya da işçinin eline 100 kuruş geçecek diye, işverenden çıkan 200 kuruştan şikayet ediyor.
İşadamları, Türk sanayicisinin yabancı sanayiciyle eşit hale getirilmesi talebini yüksek sesle dile getiriyor. Dinçkök, "Sen rekabet koşullarını eşitlemezsen, Türk sanayicisi de çıkar bu ülkeden gider başka bir ülkeye yatırım yapar. Bu Türkiye'nin ayıbı" diyor.
Peki sanayicinin pasaportu olur mu? Dinçkök, "Kesinlikle olmaz. Ama bunu Ankara unutuyor" diyerek, başka ülkelere yatırıma gitmek dışında çareleri kalmadığını ima ediyor. Çünkü, Türkiye'de günü geçirme telaşıyla ufka bakılmadığına inanıyor. Dinçkök'ün tek bir dileği var. O da ufku geniş, reform odaklı bir yönetim anlayışı. Türkiye'de değil uzgörü doğru dürüst öngörü bile yapılmadığından aklı başında herkes şikayet ediyor.
Bakalım Ankara bu kez sanayicilerin feryatlarını duyacak mı, taleplerine kulak verecek mi?