kapat
15.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Eyvah! Tantan da mı?

Gördünüz mü? Yasaların emrettiğini yerine getiren, yasalar emrettiği(!) için işadamlarını gece yarısı evinden alıp götüren, nam olsun diye bileklerine kelepçe geçiren, hırsızların, uğursuzların korkulu rüyası Saadettin Tantan, Fatih Belediye Başkanlığı sırasında yasaları çiğnemiş... Fatih Belediyesi'ne ait iki gayrimenkulü yasalara aykırı olarak Koç Grubu'na devretmiş...

Şimdi ister misiniz Tantan'ın dokunulmazlığı kaldırılsın ve hakim önüne çıkarılıp yargılansın... Yani efsane sona ersin, Tantan'ın da kağıttan bir dev olduğunu herkes görsün...

İnanmak mümkün değil!

*
Tantan'ın yaşamında 3 dönem var...

Biri polislik yılları... İyi bir polis olduğunu herkes kabul ediyor... Kime sorarsanız sorun; elinde otomatik silahı ile suçlulara korku salan, vurdu mu oturtan efsane polis olduğuna yemin ediyor.

Diğeri belediyecilik yılları... 5 yıl boyunca Fatih'te Belediye Başkanlığı yapan Tantan'ın başarılı olduğunu kimse iddia edemez... Kalıcı bir esere imza attığını gösteremez... Aksine; Tantan Fatih Belediye Başkanlığı'nı o günün parasıyla 8.5 trilyon borçla bıraktı... Hatta bana göre tam zamanında Ankara'ya sıçradı... Aksi halde bir kez daha aday olsaydı Fatih Belediye Başkanı seçilemezdi... Kimbilir belki de efsanesi biterdi...

Bakanlık yılları... İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemde bir bakandan çok sıradan bir ilin asayiş müdürü gibi davrandı... Sanki Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanı değil de, İstanbul'un Motorlu Ekipler Amiri imiş gibi esti, gürledi, gözdağı verdi...

Bütün bunlar yetmedi; ilginç isimlerle operasyonlar düzenledi... Saygın işadamlarını ifadesini almak üzere Emniyet Müdürlükleri'ne çağırtacağına TV kameralarını çağırıp geceyarısı evine baskın düzenledi... Bununla da yetinmedi; devletin ona verdiği gücü göstermek için bileklerine kelepçe geçirdi...

Ve bu günler... Elindeki yetkiler gidince sessizliğe gömüldü... Rum Patrikhanesi Vakfı'na rica edip 150 milyon liraya kiraladığı yalı dairesine çekildi... Ve eminim ki; Belediye Başkanlığı dönemindeki usulsüzlüğü manşetlere taşınınca, "Nerede yanlış yaptım" diye dövündü...

DOĞRU SÖZ
Bilen ama bildiğini bilmeyen uykudadır; uyandırın... Bilmeyen ama bilmediğini bilmeyen aptaldır; uzaklaşın... Bilen ve bildiğini bilen liderdir;

takip edin...

Kırmızı kart
Anıtkabir'i ziyaret için yalvar yakar izin alıp, sonra da uyuyup kalan ve bu ziyareti yapamayan Deli Yürek ekibine...

Kalemine sağlık
Popülizmin kimseye faydası yoktur... Ne gazetelere, ne genç evlilere, ne çocuklara, ne de toplumun geneline... Kalkınma realizm ile olur... Popülizmle değil... Popülizm sadece kaynak ve insan hayatı israf eder... (DENİZ GÖKÇE)

Fıkra
Amerika turu!

Temel ile Dursun Amerika'yı keşfe çıkar... Bir sabah çadırdan dışarı çıkan Dursun hemen geri dönüp Temel'e seslenir: "Kalk ula Temel kalk. Dışarıda tuhaf adamlar var." Fırlayıp dışarı çıkan Temel Kızılderililer'i görünce, "Ben şimdi hallederim" der ve içeriden sazını alarak geri döner. Atların üstündeki Kızılderilililer'e doğru sazını bir iki dımbırdatır. Kızılderililer korkup kaçar.

Hayran kalan Dursun, "Ula Temel bravo. Bi tek saz ile hallettin işi. Bunun anısına buranın adı 'Teksaz' olsun" der. Başka bir sabah, başka bir yerde yine aynı telaş ile Dursun Temel'i kaldırır... Dışarı çıkan Temel Teksaz'da gördüğü Kızılderililer'in geldiğini görünce sevinir ve içeriden sazını alıp kendinden emin geri döner. Geçer karşılarına ve başlar çalmaya...

Ama kimse kaçmaz... En öndeki iki Kızılderili birbirine bakar ve biri atından inip Temel'in yanına gider. Sazı aldığı gibi Temel'in poposuna sokar. Temel acı içinde kıvranırken, Dursun büyümüş gözleri ile Temel'in poposundaki saza bakarak, "Ula Temel büyük adamsın. Bu sefer biraz zor oldu ama yine halletmeyi bildin" der ve ekler: "Bari bundan sonra buranın adı da 'Arkansaz' olsun."

Hay ağzını Opeyim!

Bayram süresince otoyollardan ve köprülerden geçiş ücreti alınmamasını teklif ediyorum... Ayrıca bayramda ören yeri ve müzeler de ücretsiz olsun... (Turizm Bakanı Mustafa Taşar)

Ne yazık ki!
Evimiz büyüdü ama ailemiz küçüldü...

Bakanlar, yalanlar!
Çernobil faciasından sonra Bakan Cahit Aral'ın TV kameraları önünde yüzünü buruşturup, radyasyonlu çayı höpürdeterek içmesi gözümün önünden gitmez...

Hep düşünürüm, Cahit Bey'in amacı neydi?

Allah korusun, radyasyondan çarpılıp, yamulmak mı? Yoksa kahramanlık yapmak mı?

İkisi de değil!..

O, tehlikeyi küçültmek, halka moral vermek istedi... "Bakın ben içiyorum, siz de içebilirsiniz" demeye getirdi...

Ama yine de tedbirli davranıp, Çay-Kur yerine, Seylan çayını demletti...

Sonuçta Cahit Aral'a bir şey olmadı... Ama ona inanan Karadenizli çok sayıda anne, kolsuz-bacaksız çocuk sahibi oldu...

Hatırlayın; Yıldırım Aktuna, Sağlık Bakanı olduğu günlerde TV kameraları önünde "Deli Dana tehlikesi yok" diyordu... Tıpkı radyasyoncu Cahit Bey gibi her tedbirin alındığını belirtiyordu...

Sadece virüsün ölmesi için etin iyi pişirilmesini öneriyordu...

Peki Yıldırım Bey et yiyor muydu?

Millete "Et yiyin" diyen bakanın kendisi yemiyordu!

Ama Deli Dana'dan korktuğundan değil, vejetaryen olduğundan! Üstelik kolesterolü tavana vurduğundan!

Bana göre Yıldırım Bey, Cahit Bey gibi inandırıcı olmadı... Çünkü, kameraların önünde İngiltere'den ithal edilmiş etle yapılan kavurmaya ekmeğini banmadı!..

Ya bugünün bakanları, başkanları...

Devalüasyondan önce Türk Lirası mevduatını dolara çevirenler... "Türk Lirası'na saygı" kampanyasına destek verip, birikimini dövizde tutmayı yeğleyenler...

Kısacası bakanlar değişiyor ama yalanlar hep aynı...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır