Organ bağışının dini boyutu
Bu muhteşem evrendeki varlıkların içinde en şerefli ve en değerli olanı şüphesiz insandır. Her şey insan için yaratılmış ve onun emrine verilmiştir. Hal böyle olunca insan hayatını ve sağlığını korumak da, insana yüklenen dini sorumlulukların başında gelmektedir.
Dinimiz İslam, bir insanın maddi ve manevi varlığına zarar vermeyi yasakladığı gibi, aynı zamanda insana hayat vermeyi, insan hayatının rahat ve huzuruna katkı sağlayacak tedbirler almayı da çok sevaplı bir davranış olarak değerlendirmektedir. Kur'an'da "kim bir insana hayat verirse, bütün insanlığa hayat vermiş gibidir" buyrulmaktadır (Maide, 32). Hz. Peygamberimiz ise bir hadisinde "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır" demektedir. Buradan hareketle organ naklini mümkün hale getiren tekniği geliştirmek için çalışan değerli bilim adamlarının gayretlerini, Yüce Allah'ın katında en makbul ve sevabı çok fazla olan eylemlerden biri olarak nitelememiz mümkündür.
İslam inancına göre, insan öldükten sonra dirilecek ve yaptıklarından dolayı Yüce Allah tarafından hesaba çekilecektir. İslam bilginlerinin çoğunluğunca kabul edilen görüşe göre, insan Ahiret hayatında ruh ve bedeniyle diriltilecek, bu şekliyle bütün uhrevi hayatın gereklerine muhatap olacaktır. Bu noktada nakledilen organın hangi bedenle diriltileceğine dair bir soru zihinleri kurcalamaktadır. Bu soruyu şöylece izah etmek mümkündür:
Bizler Yüce Allah'ın gücünün her şeye yeteceğine kesin bir şekilde inanmaktayız. Kur'an'da da ifade edildiği gibi, Yüce Allah kamil kudretiyle çürüyen ve parçalanan cesetlerin uzuvlarını kıyamet gününde hiç güçlük çekmeden bir araya getirecektir. Kıyamet Suresinin 4'üncü ayetinde Yüce Allah'ın insanın parmak uçlarını bile düzeltmeye kadir olduğu bir örnek cümlesinden olmak üzere zikredilmektedir. Yüce Yaratıcı insanı nasıl ki yoktan var etmişse, farklı insanlara nakledilen organları da öylece asıl sahiplerine döndürecektir. Nakledilen organ ile işlenen günah ve sevabın uhrevi hayata ilişkin karşılığı ise, onunla irade eylem yapan kişiye verilecektir. Çünkü Kur'an'da insanın sadece kendi hür iradesiyle işlediklerinin karşılığını göreceği belirtilmektedir.
Organ veren kişi ile alan kişinin Müslüman veya gayrimüslim olması arasında da bir ayırım söz konusu değildir. Daha öncede işaret ettiğimiz gibi, sorumluluk organın kendisine değil, onu taşıyana ve harekete geçiren irade sahibine aittir.
İslam bilginleri insanın hem dirisinin hem de ölüsünün saygın ve dokunulmaz olduğunu belirtmişler, bununla beraber zaruret durumlarında, belli şartlara bağlı olmak üzere, organ naklini caiz gördükleri gibi, teşvik bile etmişlerdir.
Organ naklinin caiz olabilmesi için, zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayati bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka çaresi olmadığının, bir uzman doktor tarafından tespit edilmesi, organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması, toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığına (ölmeden önce) buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızasının sağlanması, alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması, tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir.
Canlı bir insandan yapılacak organ naklinin caiz olması için ise, yukarıdaki şartların yanı sıra, organ bağışlayanın sağlığı açısından da tehlikeli bir durumun olmadığı hususu uzmanlarca ifade edilmesi gerekir. Bu vesileyle özellikle; ülkemizde organ nakli konusunda gayretlerini yakinen bildiğim, Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ı ve bu konuda çalışmaları olan diğer kişi ve kurumları can-ı gönülden tebrik ediyorum.