Türkler'de eşcinsellik edebiyatı...
Ben size boşuna demiyorum, enseyi karatmayın, diye... Sinsi talanlarına, iri yalanlarına ve angutolojik bir belalar lunaparkı olmasına karşın; yine de dünyanın en eğlenceli ülkesinde yaşıyorsunuz.
Bakın bu kez de, Türkler'in, yarı yarıya gizli eşcinsel oldukları iddiası geldi gündeme...
Gerçi gerek Osmanlı sarayı içinde, gerek Divan edebiyatında, gerek köçek oynatma geleneğinde, tarihsel bir eşcinsellik kokusu da vardır...
Vaktiyle Babıali polemikleriyle çürütmeciliğinde de; hedef alınan kişinin, pasif bir homoseksüel olduğu karalaması çok yaygındı.
Ne Falih Rıfkı kurtulabilmişti böyle bir karalamadan, ne Burhan Felek, hatta siyasal kulislerde, ne de Menderes... Tabii futbol maçlarında kızılan hakemler de... Galatasaray'da okumuşların ise tümü...
O dönem yazarlarından kiminin etiketi, Cemal Paşa'nın oğlanı olmaktı; kiminin etiketi Pehlivan Kadri'nin oğlanı olmak...
Falih Rıfkı; Vatan gazetesinin başyazarı Ahmet Emin'i, beş madde halinde sıraladığı ihanet suçlamalarıyla, "beş damgalı" diye çürütmeye kalktığında; Ahmet Emin de, Falih Rıfkı'ya "altı damgalı" diye yanıt vermişti.
Eğlenceli bir ülkedir Türkiye; bir yanda alabildiğine eşcinsellik dedikodularıyla, eşcinsellik fıkraları; bir yanda da, "erkek millet" olma böbürlenmeleri; her ne kadar düello töresi yerine, pusuculuk benimsenmişse de...
Güncel sorunlardan bunaldığınızda, yüz yıl sonrasını düşünün... Bugün doğan bebekler de dahil, yüz yıl sonra hemen hemen hiç kimse kalmayacak Dünya'da, şimdi yaşayanlardan...
Acaba o tarihlerde neler konuşulacak Dünya'da ve Türkiye'de?
Yine yolsuzluklar, ekonomik krizler, Afganistan ve Kıbrıs sorunu mu; yoksa yabancı gezegenlerde yaşayanlarla evlenme sorunu mu?
Bundan daha eğlencelisi de var ama, nedense bizim medya hiç yanaşmıyor öyle bir eğlencenin kapısını açmaya...
Yüz yıl önceki İstanbul basınında neler yazılıyordu. Dünya basınında neler yazılıyordu?
İstanbul basınına bakınca; Osmanlı İmparatorluğu'nun artık 18 yıllık bir ömrü kalmış olduğu anlaşılıyor muydu, anlaşılmıyor muydu?
İttihatçılar, vatanı kurtarmaya hazırlanırlarken, kendi başlarına da nelerin geleceğinin ne kadar farkındaydılar?
TV kanallarında, her gün, tam yüz yıl önce aynı gün çıkmış gazetelerden örnekler verilse ve üstünde görüşler belirtilse...
Siyasetçi demagojilerinin de, matrak bir profili, zamanın eliyle büsbütün karikatürleşmiş olarak, ortaya çıkmış olmaz mıydı?
Tıpkı şimdiki demagojilerin de, yüz yıl sonra aynı gülünçlüğe aday olması gibi...
Şimdikilere tam gülemiyorsak da; yüz yıl öncekileri gördükçe, hep birlikte kah kah kah gülerdik...
Örneğin bazı okullarda, hâlâ daha Türkler'in "asker olarak doğdukları" öğretiliyormuş çocuklara...
Neden Türkler arasında yoksulluğun bu kadar yaygın olduğu üstünde hâlâ hiç durulmuyor?..
Ekonomik bilinçten yoksun kuşaklar yetiştirmenin ise bedeli, çok ağır bir biçimde çıkmadı mı karşımıza?..
Siz şimdi yine enseyi karartmayın ve yüz yıl sonra neler olacağını hayal ederken, Eşref'in yüz yıl önceki hicivlerine de şöyle bir göz atın.
Doksan yıl önce Eşref şöyle yazıyordu:
"Asiyab-ı devleti bir har da olsa döndürür"
Yani efendim, "devlet dolabını bir eşek de olsa döndürür" anlamına...
Neyzen Tevfik de ona bir nazire yazmıştı:
"Öyle harlar koştular ki asiyab-ı devlete
Birbirin çiğnemekten dolab-ı devlet dönmüyor"
Tabii Türkiye çok değişti. Eşref'le Neyzen Tevfik, o gün yazdıklarını bugün yazmış olsalar; haklarında açılacak kovuşturmalarla, anaları hemen gebe bırakılırdı.
Türkiye eğlenceli bir ülkedir; ekonomik krizleri bile hamasetle çözümlemeye kalkar.
Biz de yardımcı olmalıyız buna:
Ey Türk varsın cüzdanın cebinde bomboş dursun;
Senin servetin şeref, gurur duy kana kana...
Avanta bulmak için, varsın herkes kudursun,
Tarihi zenginliğin yeter de artar sana...
Kah kah, kih kih... Enseyi karartmayın...