Şenol Güneş ve akıl-mantık!
Bu kadar mı başarı yoksunu bir toplumuz? Öyleysek takkeyi önümüze koyup dürüstçe ve uzun uzun düşünelim...
Çünkü sportif başarılara taşıyamayacağı kadar ağır yük yüklüyoruz! Olmuyor tabii!
Bu kadar çok istiyorsak "dünyanın sesimizi duymasını," futbol kadar bilime, sanata, ekonomiye de ağırlık verelim.
Ama bir kupa kaldıracağız ve bu Dünya Kupası olacak diye vicdanlarımızı, gönüllerimizi, vefa duygumuzu ayaklar altına almayalım...
Kolayca sıyrılabileceğimiz bir eleme grubunda yok yere işi zora soktuğumuz için Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş'i ben de çok eleştirdim; ben de Güneş'in taktik uygulamalarını zaman zaman ciddi biçimde yanlış buldum.
O yorumları yapmam gerektiğinden hiç kuşku duymadım; çünkü bu benim görevimdi.
Ancak yine bir spor yorumcusu olarak, şimdi "Güneş gitsin başkası gelsin" diyenlere karşı çıkmayı da görev biliyorum.
Çünkü gruptan çıkmak maçın ilk devresiydi, şimdi ikinci devre başlayacak.
"İlk devreden galip çıktık ama ikinci devre başkası takımı yönetsin" demek çok mantıklı olabilir, ama sportif değildir! (Sporun sadece mantık ve başarı üzerine kurulduğunu iddia ediyorsanız; sizin teziniz size, benim inancım bana kalsın!)
Sporcu ve teknik adam "at" değildir ki, "dereyi geçtin şimdi seni değiştiriyoruz" deme rahatlığıyla davranalım.
Şenol Güneş'le Dünya Kupası'nda başarılı olabiliriz de, olmayabiliriz de...
(Terim'le Avrupa Şampiyonası'na gitmemiz de büyük başarıydı, ama şampiyonada dökülmüştük!)
Mağlup olduğumuzda ülke mağlup olmuyor. Merak etmeyin!..
Galip geldiğimizde de bütün sorunlarımız çözülmüyor... O kadar da abartmayın!
Eleştirilecek yanları olsa da, takımını Dünya Kupası'na götüren her teknik direktör orada da takımını yönetecek kapasitededir...
Üstelik spor öyle bir şeydir ki, dünya çapında kaliteli olan nice teknik adamların takımları Dünya Kupaları'nda daha ilk turlarda perişan olup evlerine dönmüşlerdir.
"Şenol Güneş gitsin, kalsın" tartışmasını kapatalım artık.
Ancak Güneş de ne olur, bu ülkenin yaralarından biri olan "eleştiriye tahammülsüzlük" anlayışına teslim olmasın!
Hele Güneş'in maç sonrası açıklamasındaki gibi "ben adamım, Trabzonluyum" türünden sözlere hiç gerek yok.
O zaman ortaya şöyle bir karşıtlık çıkıyor: Birileri sanki "dünya çapında doğru olan" neyse onu ortaya koyuyor; eleştirilenler de "Trabzon çapında" karşı çıkıyor!!!
Ne yanlış ve ne gereksiz bir kamplaşma!
Perhiz başka, oruç başka!
Ramazan geldi, hoş geldi!
Fakat şimdi yine diken üstünde açacağım gazete sayfalarını, diken üstünde dinleyeceğim televizyonlardaki Ramazan sohbetlerini...
İslam tartışmalarını kastetmiyorum. Bağırıp çağrılmadan yapılan, kamuoyunun teknesini fırtınalı denizlere sürmeyen her tartışma kabulümdür...
Beni irkilten ne biliyor musunuz? İnsanın derinliklerini hedef alan dini konularda alabildiğine yüzeysel "hoşluklar" arayan yazılar ve konuşmalardır.
Oruç tutmanın bedene, sağlığa yararları üzerine bitmez tükenmez muhabbetler örneğin... Hatta oruca "İsveç diyeti, kaplıca kürü" muamelesi yapmalar!..
Oysa ibadet "Allah rızası" içindir.
Bu tavrın "modern akıl"la problemleri varsa, ille de sağlık ideolojisinden kulplar bulmak gerekmez.
Üstelik orucun sağlığa yararlarını anlatabilelim diye, zararlarından da söz edecek bilim adamlarını susturmak hiç çağdaş bir tutum değil...
Özünde perhiz başka şey, ibadet ve oruç bambaşka...