kapat
13.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )

Türkiye "beleş para" olmadan yaşayamıyor mu?

Yıllardır elalemin parasıyla "zenginlik üretmeyi" hiç konuşmadan yaşamanın bütün faturası, büyük bir kâbus olarak üzerimize çöktükçe çöküyor

Bu yaşanan "kriz" değil, düpedüz bir "deprem". Kendi emeğimizin karşılığı olmayan, sağdan soldan apartılan "beleş para" ile yaşama alışkanlığı sona ermekte. Sorun bu

Geçen cumartesi günkü gazeteler "Uluslararası Para Fonu'nun Türkiye'ye vereceği 3 milyar dolarlık krediyi" ertelediğini yazıyordu.

Ertelemenin üç nedeni vardı: 2002 yılı bütçe projeksiyonunda Ankara yıllık enflasyon ortalamasını yüzde 40, yıllık ortalama büyüme oranını yüzde 5 ve faiz dışı fazlanın milli hasılanın yüzde 6'sı olmasını öngörüyordu. Kısaca Türkiye'nin bugüne gelmesinin temel nedeni olan "yüksek enflasyon, yüksek büyüme" refleksine hamle etmeye yakın duruyordu.

IMF ise, tam tersi görüşte idi. Türkiye'nin artık "kendi yağı ile kavrulmasını" öneriyordu. Alın teri karşılığı olmayan paralar basarak ya da sürekli borçlanarak yaşamaya Türkiye'nin son vermesini istiyordu. Ayrıca da hepimizi bu alışkanlığın oluşturduğu kireçlenmiş yapıyı ortadan kaldırmaya davet ediyordu. Bu amaçla 2002 bütçesinde, enflasyonun ve büyümenin düşürülüp, devlet harcamaları iyice kısılarak faiz dışı fazlanın büyütülmesinde diretti.

Önceki gün Yüksek Planlama Kurulu, IMF'in önerilerini göz önüne alarak hedeflerini yeniden düzenledi. Gelecek yıl da hepimizin kemiklerini biraz daha çıtırdatacak, bir bütçe taslağını kabul etti.

Enflasyonsuz yaşayamam
Türkiye kendi ürettiği kadarını tüketmeye mecbur edilince büyük bir bunalıma giriyor. Pahalılık, yoksulluk ve işsizlik hepimizin boğazını öylesine sıkmaya başlıyor ki, canhıraş sesler ya Meclis'in çatısından ya da kendini benzinle yakmak isteyen çaresiz yoksul insanların Ankara sokaklarından yükseliyor.

Yıllardır elalemin parasıyla "zenginlik üretmeyi" hiç konuşmadan yaşamanın bütün faturası, büyük bir kâbus olarak üzerimize çöktükçe çöküyor. Yaşam acısı öylesine derinleşiyor ki, toplumsal aklın yitirilmesi ihtimali iyice artıyor.

Neredeyse bir yıl önce, 7 Ekim 2000 tarihinde, "Türkiye Enflasyonsuz Yaşayabilir mi?" başlıklı yazıda, gene bütçe vesilesiyle bu durumu şöyle belirtiyorduk:

"Üstelik pahalılığın kaynağı olan devlet bütçesi de, gelecek yıl, bu seneki boyutlarında kalacak. Enflasyona neden olan bir şişkinliğe uğramayacak.

Bunlar Türkiye'nin ürettiği kadar tüketmesi anlamına geliyor.

Beleş bitiyor kısacası.

65 milyonluk koskoca Türkiye ne yazık ki 5 milyonluk Norveç kadar üretebiliyor. Bunun en belirleyici nedenlerinden biri, tarım kesimi. Çalışan nüfusun neredeyse yarısı tarımda ama bu devasa kesimin toplam üretime katkısı yüzde 15 bile değil. Bu rakamlar bile üretimsizliğin ve verimsizliğin hangi noktalarda olduğunu tokat gibi yüzümüze çarpmakta...

Tabii bu tablonun sonucunda Türkiye'de inanılmaz bir sefalet kök salıyor.

(...) Enflasyon ortadan kalkınca bu tablo daha da ağırlaşacak. Geçici bir parasal bolluğun insanların kendilerini 'geçiniyor' sanmasına neden olan yalancı etkisi de kaybolacak. Mide şişkinliğini tokluk sanan yanılsama bitecek.

Bu gelişme, sosyal barışı daha da hırpalayacak. Yoksul kitlelerin dayanma gücünü sıfırlayacak."

Tüm çağdaş dünyada "enflasyon" dert iken biz, "enflasyonsuzluğun" daha büyük dert olabileceği bir döneme girdik. Ama gerçek fatura henüz yaşanmaya tam da başlanmadı.

Çünkü hâlâ bu yılki enflasyon oranının yüzde 65 olması bekleniyor. Gelecek yıl, tahminler tutarsa yüzde 35'e inecek. Düşünün ki, bir de sıfır enflasyon gerçekleşse.

Enflasyon sorununu çözen çağdaş ülkeler için, bu rakamların hiçbiri kabul edilebilir değil...

Ortak toplumsal akıl
IMF, kendi programının istendiği gibi yürümemesinden; kısacası enflasyonun düşmemesinden, faizlerin tırmanmasından, sağlıklı büyümeye geçilmemesinden dolayı Ankara'yı suçluyor.

Devletin kamu harcamalarını kısmaması, bankacılıkta yapısal düzenlemenin sürekli ağırdan alınması, siyasal güvenin yaratılamaması IMF'in en temel şikâyet nedenleri. 2002 yılı bütçesini gözetliyor, bu şikâyetlerinin ortadan kalkması için de bastırıyor.

Ankara, Türkiye'yi "kendi kendisiyle baş başa bırakacak" olan programını savsaklamak yerine, halkın perişanlığını iyice ağırlaştırmadan, "kendi kendine yetecek" bir yapılanma için zillerini çalmalı... Toplumsal zenginliğin nasıl yaratılacağının planlarını yapmalı.

Belli ki, bu yaşanan bir "kriz" değil, düpedüz bir "deprem". Eski alışkanlıklar; kendi emeğimizin karşılığı olmayan, sağdan soldan apartılan "beleş para" ile yaşama alışkanlığı sona ermekte... Bu da büyük zorluk yaratmakta...

Toplumlar bir anda dönüşmüyor. Değişimleri zaman alıyor, büyük sorunlar yaratıyor. Biz de o süreci yaşamaya başladık.

Külfeti eşit dağıtmak
Türkiye gelir dağılımın en bozuk olduğu beş ülkeden biri. En zengin pastadan on bir dilim alırken, en yoksula bir dilim düşmekte. Yeni bütçe, üretemeyenlere hiç şans tanımayan bir döneme geçtiğimizi gösteriyor. İnanılmaz bir umutsuzluğun ve müthiş bir isyan duygusunun ortalığı sarması nasıl önlenecek?

Biz bir yıl önceki yukarda andığımız yazıda "farklı sosyal kesimlerin biraraya gelerek belirli bir mutabakat etrafında toplanmalarını", külfeti nasıl eşit paylaşacağımızı kararlaştırmayı önermiştik.

Ama bunu yapabilmek için, Ankara'da "kararlı bir irade"ye ihtiyaç var. O kararlı iradenin, bu yeni dönemin eski krizlerden farklı olduğunu, Türkiye'nin "yaşam biçiminin" değişme sürecine girdiğini, herkesin buna göre hazırlanması mecburiyetini berrak bir şekilde anlatması gerekiyor. Ardından da, bundan böyle ne yapacağımızın tartışması gelmeli.

Yoksa, "herkes başının çaresine baksın mantığı", tüm toplumsal sigortaların attığı, toplumsal acılar ile faturaların daha da büyüdüğü bir Türkiye demek olacak.

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır