  
Sınırlarımızı kapatın!
Dün, acaba iyi bir habere rastlar mıyım diye Pazar gazetelerini karıştırıyordum ki bu habere rastladım, artık daha iyisi can sağlığı, müjdeler olsun; Usame bin Ladin Afganistan'daki üssünü Kuzey Kafkasya'ya taşıyacakmış. Bize de yol göründü. O taşınma hazırlığındayken hafif hafif biz de tüyme hazırlığına başlasak fena olmaz. Adam uzaktan bu kadar yönetebiliyorsa yakından kimbilir ne numaraları vardır.
Tabii bu işin şaka kısmı arkadaşlar, ne diğer uygar dünya ülkeleri, ne de Türkiye terörizme pabuç bırakacak değil. Olsa olsa 3. Dünya Savaşı terörizm yüzünden çıkacaktır o kadar. Ama sonunda mutlaka medeniyet kazanacaktır. (Ben yine de inşallah diyeyim..)
Şimdi konuyu fazla uzatmadan sadede gelelim; Ladin Kuzey Kafkasya'da Büyük İslâm Devleti idealini gerçekleştirmek için terörist eğitim merkezleri kurmayı ve asileri koordine etmeyi planlıyormuş. Bu arada Orta Asya'daki kökten dinci örgütlere bol paranın nereden geldiğini de öğrenmiş olduk. Büyük kısmı Afganistan'ın ürettiği afyondan geliyormuş. Öyle böyle değil, dünya üretiminin yüzde 75'i.. Düşünebiliyor musunuz?
Şimdi bunlar Büyük İslâm Devleti hayalleriyle Kafkasya'ya gelince Türkiye'yi kendi haline bırakacaklarını düşünmek de bizim için hayal olur. O kamplarında eğitip eğitip bir kısmını da bize postalarlar. Sonra ayıkla pirincin taşını.. Bizde de aynı hayali kuranlar nasıl olsa mevcut, omuz omuza verir bu güzel ülkeyi yine insanlarına dar ederler.
Türkiye bugüne kadar Afgan, Kürt, İranlı demeden, sınırlarımızdan sızan veya iltica etmek isteyen yabancılara fazlasıyla alicenap davrandı. Özal yüzbinlerce Peşmergeye, Evren 3000 Afgan'a iltica hakkı verdi.
Eylül ayında sadece Van'ın Başkale ilçesinde 27 Afgan, 66 İranlı ve 2 Iraklı kaçak giriş yaparken yakalanmış. Bu yılın 8 aylık döneminde sınırda yakalanan 5 bin 186 kişinin 1642'si Afgan vatandaşıymış. Afgan'ından Azeri'sine, Moldovyalısından, Rus'una, isteyen herkes, ama herkes sınırlarımızdan büyük bir rahatlıkla geçiyor. Önce fiyat (rüşvet) 200 dolardı, şimdi sanıyorum 400-500'e çıktı. İnanın yakalananlar para vermeden geçmek isteyenlerdir.
Kendi vatandaşlarımızı doyuramaz, iş imkânı yaratamazken, kendi insanımız açlık sınırının altında yaşarken ne Özal'ın, ne Evren'in ve ne de bir başka yetkilinin Türkiye'ye bir defada binlerce mülteci alma hakkı, veya sınırlarımızı Yolgeçen Hanı'na çevirme hakkı olmamalıydı. Fazladan tek bir kişi bile sorunlara sorun katarken ve biz kendi nüfusumuzdan şikayetçiyken kimin, ne hakkı var?
İçişleri Bakanlığı öncelikli olarak izinsiz çalışan ve sınırdan kaçak giren yabancıları ülkeden çıkarmanın, sınırlarımızı sıkı şekilde kontrol etmenin, güvenliğimizi sağlamanın çaresini bulmak zorundadır.
Milletçe onları dikkatle izliyoruz haberleri olsun!
Yıkılan dekorlar aranıyor!
İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Sedat Öztoprak bildiğiniz gibi (anlatmıştım ya, hatırlayın) beni mahkemeye vermişti. Ekim ayının üçünde şahitler dinlenecek, olay yargıda olduğu için kendisiyle ve İstanbul Operası'yla ilgili konuları, haberleri bile yazmamak için dikkat sarfediyorum. Tarafsız olamayacağım düşüncesi doğar diye ilgili haberleri bile veremiyorum. Onları yakında yazacağım inşallah, mahkeme sonuçlandıktan sonra..
Ama şimdi vereceğim haber önemli. Mahkemede de açıklanacağı ve onların da şimdiden duymasında yarar gördüğüm için bunu yazıyorum.
Konuyu kısaca hatırlatayım;
Yekta Kara'nın, İDOB'a kazandırdığı bambaşka boyut, oyunların aylarca kapalı gişe sahnelenmesini sağlaması ve son olarak, tümüyle kendi eseri olan "Lirik Tarih Gösterisi"yle kazandığı başarıya ödül (!) olarak bin türlü saray entrikasıyla görevden alınmasından sonra yerine gelen Genel Müdür Sedat Öztoprak onun döneminden kalan dekorları (sırf bu nedenle) yıktırmıştı. Kırılıp, parçalanıp AKM bahçesine atılan yüzmilyonlarca liralık dekor yok fiyatına satılmış, ben de bunları fotoğraflarıyla birlikte yazdığım için mahkemeye verilmiştim.
Şimdi, olaya bakın;
İDOB'da 13 Eylül Perşembe günü "Bale" yönetimi -hiç alışılmadık şekilde- ani bir toplantıya çağrılıyor ve elde yeni dekor yapacak maddi imkân olmadığı için önümüzdeki ay sahneye konacak olan Don Kişot balesinin sahnelenemeyeceği bildiriliyor.
Yekta Kara döneminde de sahnelenen Don Kişot, dekorları yıkılıp hurdacıya satılmış olduğu ve ekonomik krizde kendilerine bekledikleri yeni yeni fonlar da verilemediği için bu yıl sahneye konamıyor. Bale ekibi 7-8 haftadır Don Kişot için çalışmakta iken..
Sadece o değil aralarında Spartaküs, Uyuyan Güzel gibi çok sayıda klâsik eserler olan bir çok oyunun, devlet parasıyla hazırlanmış yepyeni dekoru Genel Müdür kaprisiyle yok edilmiş. Oysa bu işi en iyi bilen, Türkiye'nin en ünlü opera ve bale sanatçıları "Klasik eserlerin repertuardan kaldırılmayacağını, zamanı geldiğinde hazır dekor ve kostümlerle yıllar boyu tekrar sahneleneceğini, bir çok batı ülkesinde bu dekorların 50 yıl saklandığını" söylüyorlar.
Gördüğünüz gibi hırs, öfke ve kompleks sadece yöneticinin kendisine, başında bulunduğu kuruma değil, devlete, millete, sanata, kültüre zarar veriyor.
Bu hataları yapanların, herkes gibi hesabını da vereceğini umuyoruz.
Bu sergi kaçırılmaz!
Eyüboğlu Eğitim Kurumları 21 Eylül 2001 (Bugün) ünlü ressam ve şairimiz Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun 90. yılı anısına, daha önce sergilenmemiş eserlerinden oluşan bir sergi açıyor. Türk halk sanatı ile geleneksel süsleme sanatının motiflerini kullanarak özgün bir yoruma ulaşan, sanat yaşamı boyunca çok sayıda ödül alan ve 1958'de Uluslar arası Brüksel Fuarı için gerçekleştirdiği 272 m2'lik mozaik pano ile Fuar'ın büyük ödülünü kazanan sanatçının sergisi 12 Ekim 2001 tarihine kadar devam edecek.
Bedri Rahmi Eyüboğlu Sanat Galerisi'nde yer alacak sergi hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için tel: 0216-443 01 06..
|
Magazin
