Dünyanın yeniden yapılanma eşiğine geldiği bir dönemde Ankara, "Ben asker vermem" diyerek doğru mu yaptı? Bugün, sizlerle birlikte bu soruya cevap arayacağız.
Ama önce gelin Ankara'nın "Başbakan niye hemen Washington'a gitmedi?" şeklindeki eleştirilerimize Ankara'nın cevabına. Cevap, Milliyet'te Fikret Bila kanalı ile geldi. Tam bir Dışişleri Bakanlığı resmi dili ile, Bila'ya yapılan açıklama özetle şöyle:
"Üst düzeyde hemen bir ziyaret olmayışı kamuoyunda bir görüntü eksikliği gibi görülüp gösterilmişse de, Ankara-Washington hattında bir eksiklik ve rahatsızlık yoktu. Bu durum karşılıklı teyit edilmiştir. Yapılan zirvelerde, ani bir operasyonun yaratacağı ortam içinde, Başbakan'ın Ankara'da kalmasının daha yararlı olacağı değerlendirilmiştir. Dışişleri Bakanı Cem'in, Powell'la yaptığı görüşmede, her an ziyaretin mümkün olduğu sonucuna varıldığı gibi, Ortadoğu'ya yapacağı ziyaretin bundan sonraki gelişmeler ve Afganistan'a karşı oluşturulacak koalisyon açısından daha önemli olduğu değerlendirilmiştir. Dışişleri Bakanı Cem, önümüzdeki günlerde ABD'ye gidecektir. Plansız, heyecanlı ve atik bir görüntü vermesi Ankara'yı istenmeyen noktalara sürükleyebilir. Körfez Savaşı'nda bunun zararları görülmüştür..."
Bilenlerin hemen anlayacağı, tam bir Dışişleri Bakanlığı dili bu. Önce, kendi bakanları Cem'i kurtarma çabası.. Ardından, Başbakan'ın ABD'ye gitmemesini, zirvelere bağlama yanlışı. Geç kalan ve fare doğuran zirve yeni yapıldı beyler. Olay ise 13 gün önce meydana geldi. Herkes gerçeği görüyor. Gerçeği biliyor. Bu açıklama, çok talihsiz ve komik oldu. 30 yıldır Dışişleri Bakanlığı'nı izlediğimiz için "komik oldu" diyoruz.
Dün dedik ki, "Ankara bu işin ciddiyetini hemen baştan anlamadı." Dışişleri'nin çabası, bir yerde kendilerinin anladığı, ama, Başbakan'a anlatamadıkları anlamına da geliyor sanki. Çünkü satır aralarını okuyunca böyle bir anlam çıkartılabiliyor. Bizim Dışişleri bir alemdir. Bilen bilir...
Ardından, bir dönem ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'ni de yapan, şimdi ise Dışişleri Bakan Yardımcılarından biri olan Marc Grossman'ın Hürriyet'de yayınlanan sözlerini okuyunca gülmem geldi.
Tanıyanlar bilir, Marc'ın "çok ince bir mizah anlayışı" vardır. Bunun örneklerini yine mükemmel vermiş. Tabii anlayana..
Şimdi gelelim Çankaya'da yapılan ve dağın fare doğurduğu zirve sonrası ABD'ye verilen "istida" ile ilgili yapılan resmi açıklamaya.. Bunda 3 ana başlık var. 1. Hava sahamızı ve alanlarımızı açıyoruz. 2. Kuzey Afganistan'daki muhalif güçlere yardım edelim. 3. Harekâta asker vermeyeceğiz.
Niye asker vermiyoruz? Bize göre bu karar yanlış bir karardır. Hem de çok yanlış.. "NATO'nun 5'inci maddesi işlerse asker veririm, yoksa vermem" demek ne kadar doğru bir politika sayılabilir? Böyle bir politika ile nasıl birinci lig oyuncusu olacağız? Olamayacağız tabii...
Oysa bu açıklamasında Ankara, "Uluslararası terörün başının ezilmesi için, gerekiyorsa, askeri gücümle de hazırım" deseydi inanın, çok daha doğru olacaktı yaptığı açıklama. Çünkü doğrusu bizim bu söylediğimiz.
Şimdi diyeceksiniz ki, "Ankara neyi doğru yaptı da bunu da yapsın.." Haklısınız. Gerçekten neyi doğru yaptı Ankara bugüne kadar?
Not: Koyu bir Galatasaraylı olarak, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'dan özür diliyorum. Size edilen küfürler, bizleri derinden yaraladı. İnanın ki sayın Başkan, milyonlarca Galatasaray taraftarı da benim gibi düşünüyor. Bunu yapanlar bir grup serseri. Dostum Ali Şen'e de küfür ederlerdi. Engellemek için çok uğraştık. Galatasaray yönetiminin bu kişileri tespit edip, Ali Sami Yen'e almaması gerekiyor. Bunu da Başkan Cansun değil, yapsa yapsa Fatih Altaylı yapabilir. Eminim o da bu küfürlerden çok rahatsız olmuştur.
Magazin
