  
Bu terör başka terör
Yeni Dünya Düzeni'nin terörü de yeni... Duvarın yıkılışı, sosyalist sistemin çöküşü ve tek kutuplu bir dünyanın oluşması, herşey gibi terörü de değiştirdi.
İki gün önce, 72 milletten iş adamının birarada çalıştığı bir mekânı; globalleşmenin sembolü olan İkiz Kuleleri vurarak dünya sahnesine çıkan bu yeni terör; 60'lı yıllarda tanıştığımız, 70'li yıllarda yoğunlaşan ve 90'lı yıllara kadar süren o bildik terör değil.
Bu terör başka terör...
En büyük fark da ne biliyor musunuz?
Eskiden teröristler muhalefet ederdi... Şimdikiler muhalefet etmiyor, kahrediyor. Çünkü eskiden kapitalist dünyaya muhalefet edenlerin kafalarında bir alternatif vardı. Şu ya da bu modelde bir sosyalist sistemi hayal eder, eylemlerinin nihai olarak bu sistemin kurulmasına hizmet ettiğini düşünürlerdi. Yani, yıkmaya çalıştıkları şeyin yerine koymak istedikleri birşey vardı. Şimdikiler, yerine koyacak hiçbir şey bulamıyor. O yüzden de sadece ve sadece yıkmak istiyor.
Eskiden terör, politikanın bir uzantısıydı.
Bugün karşımızdaki terör ise, politikanın değil, olsa olsa nihilizmin bir uzantısı gibi görünüyor.
70'lerin teröristi, "muhalif bir politikacı" olarak, taleplerde bulunur, her eyleminde mevzi kazanmaya çalışır, "fayda" perspektifiyle davranır, gerektiğinde geri çekilir, gerektiğinde tavizler verir, pazarlık ederdi.
21. yüzyılın teröristi muhalefet etmiyor, sadece lanet ediyor. Başarı gözetmiyor, çünkü hiçbir başarı umudu yok.
İşin en kötü tarafı da şu ki, onun bu ruh hali, uygar dünyanın 20. yüzyıl boyunca, terörizme karşı mücadele hakkında öğrendiği en önemli dersi boşa çıkarıyor.
Neydi bu ders: Terörizmle etkili savaşmak istiyorsan, ona asla taviz vermeyeceksin. Onun sonuç alma umudunu sıfıra indireceksin. Böylece potansiyel teröristleri caydıracaksın.
Ama bu ders, yeni dünya düzeninin teröristine sökmüyor. Çünkü o zaten herhangi bir sonuç peşinde değil... Bu yüzden pazarlık da etmiyor. Sadece ölerek ve öldürerek, düşmanlık beslediği bu dünyayı protesto ediyor.
***
Terörün, politikanın bir uzantısı olarak yürütüldüğü dönemde, adresini bulmak kolaydı. Seçilen somut bir politik hedefin olması, terörün ardında uzanan politik ya da ideolojik çizgiyi apaçık ortaya koyar, mihrakın adresini gösterirdi.
Terör bazen etnik milliyetçi, bazen fanatik dinci, bazen sosyalist, bazen anarşist bir renge bürünür; her seferinde de kendi politik rengine göre bir taraftarlar ve karşıtlar kitlesi yaratırdı. Terör örgütü, yaptığı işten kendi örgütü için politik bir fayda beklediğinden, bunu bir propaganda aracı olarak düşündüğünden, mutlaka yaptığı eyleme sahip çıkardı.
Artık terörün açık seçik bir adresi de yok.
New York'ta yaşanan terörün ardında eski bildik terörist grupları, İslami şiddet örgütlerini ya da Filistinlileri arayanlar, hâlâ eski paradigma içinde düşünüyorlar.
ABD'nin savaş açtığı düşman her yerde; Afganistan'da da, Filistin'de de, Los Angeles'ın kenar mahallelerinde de olabilir.
Ama bilelim ki, yarın öbürgün adları açıklanacak olan teröristler, hangi ülkenin pasaportunu taşırlarsa taşısınlar, tenlerinin rengi ne olursa olsun, hangi dinin mensubu olurlarsa olsunlar, bu terör eylemi bir ırka, dine ya da politik gruba ait olmuş olmayacaktır.
Yeni Dünya Düzeni'nin teröristi, tıpkı hedef aldığı global düzen gibi, kendisi de globaldir...
Onu tanımlayan şey, ne dini, ne milliyeti, ne ırkı ne de politik düşüncesidir.
Onu tanımlayan şey, "tutunamayanlardan" "treni kaçırmış olanlardan" olmasıdır.
|