kapat
14.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Yeni bir dünya kuruluyor

Benim bahçem Alkent'in parkına bakar.. Yeşil çitin hemen kenarında parkın köşesinde bir harika söğüt vardı.. Salkım söğüt, dalları bana sarkan.. Şezlonga uzandım mı, bu söğüte bakmak ayrı bir keyif verirdi bana.. Yeşili sevdiğimden.. Söğütü sevdiğimden.. Köyümde dere kenarında söğütler vardı.. Onun gölgesi buluşma ve oynama yerimizdi.. Söğüdün uygun dalları da, bize, düdük, kaval ve sapan yapma fırsatı verirdi.. Onu hatırlardım..

İki hafta kadar önce bir sabah kalktım.. Müthiş bir geceyedi. Fırtına, yağmur.. Söğüt benim bahçeye devrilmiş.. Baş bahçıvan Çakır Usta, yardımcısı Gürsel geldiler.. İncelediler.. Söğütü kurtarmak mümkün değil. Orada toprak zaten ince.. O koca söğüt ufak parçalara ayrıldı ve kaldırıldı, götürüldü..

İki haftadır alışamadım, bahçemin köşesindeki o boşluğa.. Bir hüzünle bakıp duruyorum..

Bahçem artık başka bahçe.. Bir daha asla eskisi gibi olmayacak..

***
Okurlarımızdan Ali Aksu, New York'ta yaşayan kızkardeşi Gülben'in e-mailini bana fakslamış.. Okuyorum..

"Evimize bakmaya geldiğimizde pencereden görünen manzaraya hayran kalıp almaya karar vermiştik. Her akşam kanepemizde otururken bu manzaraya ne kadar doyamadığımızı söylüyorduk.

New York'un dünyaca ünlü o ikiz kulelerine bakıyordu, cephemiz..

Göksel'le hele sabahları, günün ilk ışıklarının o camlara vuruşundan hep etkilenmiştik. Poz poz resimlerini çekmiştim. Göksel de bana kızmıştı hatta 'Aman ne çekiyorsun her zaman karşımızdalar' diye. Değiller işte, artık yoklar.."

***
Sadece Gülben ile Göksel'in manzarası değil, dünya artık bir daha eskisi gibi olmayacak..

Bu tarihi bir dönüm noktası.. İki Dünya Savaşı dahil, Amerika, yakın tarihte kendi kıtası içinde hiç savaşmamıştı. Amerikan halkını bilirim.. Onlar için savaş, hep uzaktaki, hep televizyonlardan, filmlerden seyredilen olaydı.

Amerika ilk defa savaşın dehşetini kendi ülkesinde yaşadı..

Bu dünyada herşeyin huzurunu bozma hakkınız vardır. Hatta Amerika bundan keyif bile alır.. Teşvik ve tahrik ettiği bile söylenir, kendi menfaat hesapları içinde..

Yaptıklarınız Amerika'dan uzakta ise mesele yoktur..

Ama bu defa savaş Amerika'nın kalbini vurdu..

Savaş sözcüğünü benzetme diye söylemedim.. Aylar, belki de yıllar oldu, "Nükleer dehşet yüzünden artık, eskisi gibi Dünya savaşı çıkmaz.. Yeni savaş stratejisi, Üçüncü Dünya Savaşı'nı yerel savaşlar ve terörle sürdürmektir. Şu anda farkında değiliz ama, silah fabrikalarını çalıştıran, silah tüccarını zengin kere zengin eden Üçüncü Dünya Savaşı'nı zaten yaşıyoruz" diye yazdığım..

Bir dünya haritasını önünüze alın ve eski Yugoslavya'dan Endonezya'ya, Arap Yarımadası, İsrail, Filistin'den bizim Güney Doğu'ya, Asya'da, Avrupa'da, Afrika, Okyanusya ve Güney Amerika'da son 10 yıl içinde savaşan bölgeleri tarayın.. Dünyanın nerdeyse dörtte üçünü karalamış olursunuz?..

O zaman bu ne?..

Dünyanın yarısından fazlası savaşıyorsa, bunun adı Dünya Savaşı olmaz mı?.

Şimdi haritaya bir daha bakın.. Daha düne kadar, Kuzey Amerika'da, Amerika Birleşik Devletleri üzerinde bir tarama var mıydı?..

Amerika, bugünün kuşakları, büyük dedeleri dahil Amerikalılar, 20. Yüzyılın başından beri savaşı ilk kez kendi evlerinde yaşadılar..

"Hadi canım o bilim kurgu filmlerinde olur" dedikleri bir gerçeği gördüler..

Öğrendiler..

Demek Amerika da bombalanabilirmiş..

Amerikalı, ilk defa dehşeti yaşadı, ilk defa sinemada, televizyonda değil, çıplak gözleri ile gördü.

Amerikalı ilk defa korktu!..

Bu ne demektir bilir misiniz?..

Terör cami duvarına işedi..

Düne kadar bize "İnsan Hakları" dersleri veren entel Avrupa dahil, tüm dünya terörün ne olduğunu tüm dehşeti ile anlayabildi.

İkiz Kuleler yıkılmasa, Belçika Mahkemesi Fehriye Erdal'ı yargılama kararı alır mıydı sanıyordunuz? Kız dün sabah tamamen özgür kalacaktı, bunu herkes biliyor.

Şimdi tüm dünya kucak kucağa vermek zorunda, ve verecek.. Başka çare yok.. Amerika bile bu darbeyi yiyorsa, onların başına neler gelmez.. O zaman?..

Amerika, ilk defa gerçekten ve yürekten terör savaşına tüm gücü ile girecek..

Ne olacak peki?..

Uzun vadede terörü yaratan kaynakları kurutmak için insancıl önlemler ve yardımlaşma.. Kalkınmamış bölgeleri kalkındırma, zenginin daha az, fakirin daha çok kazanmasını sağlama..

Kısa vadede terörü yok etmek için, en üst düzeyde, haberleşme işbirliği ve gerek teknolojik, gerek insangücü yardımlaşması..

Dünya ilk defa terörün üzerine topyekun gitme.. Terörle savaşanları "entel" havalarda lanetleme yerine, anlama ve destekleme..

Bir müsibet, bin nasihattan evladır..

Terör, Amerika baskınına pişman olacaktır.

***
Benim bahçem bir daha eskisi gibi olmayacak..

Gülben'le Göksel'in evlerinin manzarası da..

Ama dünya da artık eskisi gibi olmayacak..

Bizi bilmem.. Ama çocuklarımız bundan böyle daha güzel, daha insancıl, daha anlayışlı ve daha yardımlaşmacı bir dünyada yaşayacaklar gibi geliyor bana..

Kahraman İtfaiyeciler!..
Okuyorum.. Kulelerden biri çökmüş.. Öbürü sallanıyor.. Bu kuledeki Türkler kurtulmak için merdivenlere saldırmış, aşağıya doğru onları itfaiyeciler karşılıyor panikten kurtarıp hiç bilinmeyen, daha önce hiç kullanılmamış "Doğru" kurtuluş çıkışına sevkediyorlar..

Sonra o bina da çöküyor.. Herkes dışarı kaçarken, kurtarmak için içeri giren tüm itfaiyeciler enkaz altında kalıyorlar.. Kesin rakam henüz belli değil, ama tahmin edilen New York itfaiyesinin korkunç bir kayıpla karşı karşıya olduğu. Çünkü kulelerde yangın başlar başlamaz, tüm güçleri ve en uzman elemanları ile oraya koşmuşlar..

Düşünebiliyor musunuz?.. Bir kule çökmüş. Öteki de çöküyor ve onlar hala işlerinin başındalar.. İçerdeler.. Cehennem Kulesinin içindeler.

Bizdeki tanker yangınındaki İtfaiyecileri de hatırlayın..

Bunlar müthiş insanlar ve biz onların hakkını vermiyor, hatta çok hafife alıyoruz. Alkış bir yana, durmadan eleştiriyoruz üstelik. Olanaklarına bakmadan, İstanbul'un yolları ve yangın vanaları dahil alt yapısına bakmadan, onlara verdiğimiz eğitime bakmadan..

Hayatlarını ortaya koyarak bizim için savaşan kahramanlar onlar..

Amerika bunun farkında..

Bu yüzden konusu İtfaiyeciler olan diziler, filmler yapılıyor ki, halk onları iyice kafasına yerleştirsin.

Aslında Amerika, o beğenmediğimiz Hollywood, insanları kurtarmaya yönelik çalışmalar içindeki herkesi tanıtan, sevdiren diziler yapıyor, polislerden, plaj can kurtaranlarına varıncaya dek..

Böylece hem mesleğe itibar kazandırıyor, ilgi çekiyor, yönelmeyi arttırıyor ve insanları, şirketleri bu kurumlara maddi ve manevi destek olmaya teşvik ediyor.

Hem de bu işi yapanların bir yerde, ölümü pahasına sonuna dek kurtarmaya devamları için beyinlerini yıkıyor.

***
Tüm dehşet saatlerini saatlerce CNN'den izledim. Orijinal CNN'den.. TV eleştirmenleri içinde sadece Erdoğan Ağabey (Sevgin) farka işaret etti. Bir tek kanlı görüntü, bir tek kolu bacağı kopmuş ceset, bir tek yarısı enkaz altında kalmışların görüntüsü yok..

Yok muydu?. Yüzlerce ölü, binlerce yaralı varken, böyle tek görüntü bulamamış mı, Amerikan kameramanları?..

Dahası bir tek palavra haber yok.. Tam 24 saat boyu, CNN, ölü sayısı konusunda, tek, bir tek rakam vermedi. "Büyük, çok büyük olabilir" dedi o kadar.. Çünkü rakam bilinmiyordu ve onların ilkeleri arasında "Sallamak", halkı dehşete ve heyecana boğup reyting yapmak yoktu.

Başından sonuna, en soğukkanlı, en ilkeli haberciliği yaptılar. Hiçbir duyuyu istismar etmediler.

DGM önünden küçük kızları kaçırma yarışına girecek kadar aşşağılaşan bizim televizyonlarımız ders aldı mı acaba?.. Taksim patlamasında, daha önce Taksim'deki Leeds olaylarında, en vahşi görüntüleri vermek için kıyasıya rekabete giren bizimkiler..

Daha doğrusu o televizyonların patronları?..

Adamlar bu işi habercilik değil, patronlarına para kazandırmak için yapıyorlar ve yapınca alkış alıyorlar.. İkramiye alıyorlar..

Bazı televizyonlarda klasın sadece o kurumun çalışanlarından değil, onları böylesine ilkeli çalışmaya yönlendiren yönetimlerden de geldiğini unutmayalım. En ilkeli bilinenlerin kurum değiştirince, neler yaptıklarını hep hatırlayarak!..

***

Leş kargalığı ile "TV Haberciliği" arasındaki o korkunç farkı, dileriz fark edebilmişizdir!.

Bir Tavsiye

Maceradan efsaneye...
"Erje Ayden Efsanesi" elime geçmeseydi ve okumasaydım, 1950'li yıllarda Türkiye'yi terkeden", önce Avrupa'da sonra Amerika'da "her kılığa giren" bir Türk çocuğunun "yazdığı kitaplar" yüzünden Amerika'nın "en ünlü romancıları ve kişileri arasına girdiğini" öğrenemiyecektim!

Bu satırları okurken, size şu soruyu sorsam, bilmem ki ne cevap vereceksiniz:

"Erje Ayden kimdir?"

Bakınız, bu sorunun cevabını, kitabın arka kapağında Herald Trübüne'nun kitap yazarı Seymour Krim'in birkaç cümlesi nasıl veriyor: "Ayden'in romanı 'İkinci Cadde'nin Çılgın Yeşili', New York'un tek mahallesinde, Greenwich Village'da iki ayda on binden fazla sattı. Kitabın etkisi öyle yoğun ve çarpıcı oldu ki, Erje Ayden sanat çevrelerinde bir anda efsane olup çıktı. Adı artık Village'ın öteki efsaneleriyle beraber anılıyor. Eugene O'Neil, Edgar Allan Poe, Edward G.Robinson, Jackson Pollack, vs..."

Amerika'da 1973'e kadar 1.5 milyon satan ve hala yeni baskıları yapılan 6 romanın sahibi Erje Ayden, eski kontenjan senatörü Hidayet Aydıner'in oğul.

Avrupa'da, Fransa'da, cezayirli devrimci-terörist gruplarla çalıştıktan sonra ABD'ye kaçan ve orada "Erje Ayden" adıyla ünlenen romancı, bu kitabında "kendini anlatıyor!"

Erje Ayden'ı tanımak isteyenler okumalı!

Kolay okunan bir üslup, tanıdık çok ünlü similar ve "onların arasına giren" bir Türk!

Enteresan değil mi?

(Kitabı Öcal Uluç değerlendirdi.)

SEVDİĞİM LAFLAR
İnsan sahip olduklarının toplamı değil; henüz gerçekleştirmediklerinin, sahip olabileceklerinin toplamıdır.

(Jean Paul Sartre)

BİZİM DUVAR
Arjantinli bir yogocu krizden olsa gerek habire damacana ya giriyor. Biz Türkler'in de eninde sonunda yapacağı o. Ama biz de durum farklı. Biz şişede durduğumuz gibi durmayız.

Hakan&Utku

TEBESSÜM
Fıkra Şakir Süter'den

Temel plajda güneşleniyormuş.

Genç, cıvıl cıvıl güzel bir genç kız gelip "Beyefendi" demiş.

-Burada az önce bir "Jet-skici" vardı, onu gördünüz mü?

Temel sağına bakmış.

Doğru düzgün tarife uygun bir adam görememiş.

Ve kıza dönüp "Şu anda nerede olduğunu bilmiyorum ama" demiş, "İstersen ben yavaş yavaş yaparım!.."

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır