Bir haftadır Üzeyir Garih cinayetinin ortaya döktüklerini izliyoruz: Medya faciası; açık ve aciz tahkikat felâketi; polis teşkilatı komedyası; askeri kışlaların hali; Garih'i "biz"den kılmaya çalışan, çalıştıkça kuru milliyetçiliğin indiği derinliği gözler önüne seren süfli tartışmalar; herkesin siyasi meşrebine göre uydurduğu komplo teorileri; sonuçta "siyasi ve toplumsal bir meta haline getirilen" ve faili olduğu söylenen zanlı dün Kayseri yolunda yakalanmış olsa da, onlarca soru işaretiyle hâlâ "ortada kalan bir cinayet"...
Bu düzene ve bu düzenin ürettiği "ruh hali"ne de ancak bu yakışırdı...
Tüm bu gelişmeler hemen her alanda "ahlâkın sınırları"nı alabildiğine zorlamıştır ve zorlamaya devam etmektedir.
Başka bir deyişle "Üzeyir Garih cinayeti sadece siyasi değil, ticari ve toplumsal ilkellik ve kokuşmuşluğun açık göstergesi" olmuştur.
Sistem kokuşunca, onun parçalarının kokuşması da kaçınılmaz olur.
Şimdi bir anket aracığıyla, yani "kamuoyunun tespit ve beklentileri"nden yola çıkarak şu sisteme şöyle bir bakalım...
Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi'nin (ANAR) Temmuz-2001 Türkiye Gündemi Araştırması'na göre, deneklerin ya da toplumun yüzde 85,5'i Ecevit'in sağlığının başbakanlık görevi için engel oluşturduğunu düşünüyor.
Ancak Ecevit hâlâ başbakan ve daha uzun süre başbakan kalacağa benziyor.
Aynı ankette deneklerin en çok beğendiği ve umut bağladığı siyasi figürler, sırasıyla Recep Tayyip Erdoğan (yüzde 23), Ahmet Necdet Sezer (yüzde 13), Kemal Derviş (yüzde 11).
Ne var ki, Erdoğan'ın başı bugün devletle belâda, siyaset yapmasının önünde aşılması güç engeller var, Sezer partiler üstü bir konumda, bir tür sıcak siyasetin dışında; Derviş'in ise siyasete aktif olarak girme niyeti pek yok...
Kamuoyunun hükümeti başarılı bulma oranı ANAR'ın Temmuz araştırmasında %4,4, Ağustos araştırmasında %4.5. Her dört kişiden üçü hükümet ortakları arasında uyum sorunu olduğunu düşünüyor; iktidar partilerini destekleyen seçmenler bile (yüzde 53 oranında) bu kanaatte.
Ama ortada ne yeni bir hükümet arayışı var ne de şansı... Siyaseti harekete geçirebilecek tek unsur 'Yenilikçiler'in kolu ise daha doğarken budandı, siyasetsizliğe ya da kriz siyasetlerine mahkum edildi... Belki AK Parti hâlâ her dört kişiden birinin desteğini ya da sempatisini çeken tek parti; ancak gel gör ki devletle kavgalı...
Toplumun üçte biri en yakın tehdit olarak sırasıyla ekonomik krizi, sosyal patlamayı, işsizliği görüyor... Devlet ise toplumu, düşünceyi, meşru talebi tehdit kabul ediyor.
O devlet kendisi hâlâ "refah-beka kıskacı"nda yaşıyor, bekayı merkez alan "güvenlik ideolojisi"nden dışarı bir adım atamıyor, attırmıyor, siyasetten bile tedirgin, yasak üzerine yasak istiyor... Öylesine ki, başsavcının AK Parti yöneticileriyle ilgili Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı tedbir başvurusunun arkasındaki desteğin sadece yüzde 32 (Ağustos anketi) olmasının anlamı dahi onu ilgilendiremiyor....
Ve "toplum-siyaset, toplum-devlet arasındaki mesafe" her geçen gün biraz daha artıyor...
Umutlar her geçen gün tükeniyor, hayatımdan memnunum diyenler toplumun sadece dörtte biri... Gelecekten korkmayanlar da ancak o kadar, geriye kalan yüzde 75 korku ve tedirginlik dolu... Sadece son ekonomik krizde deneklerin yüzde 18'i evini değiştirmek zorunda kalmış (Temmuz anketi)... En önemlisi deneklerin yüzde 60'ı önümüzdeki on yıl içinde AB üyesi olmaktan ümidi kesmiş (Temmuz anketi)...
Biraz "kaos" biraz "şizofreni"; işte ülkenin hali...
Garih cinayeti bu görüntünün başka bir yüzünü ortaya döktü, hepsi o kadar...