kapat
02.09.2001
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Editör
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Tanıştığımıza sevindim ama...

Tam valizlerinizi alıp otelden çıktığınızda... Hemen havaalanına mı gitsem; yoksa on dakika daha çevrede dolaşsam mı, diye düşünmeye başladığınız sırada farkedersiniz ki...

Bu Akdeniz kentinde deniz havasından çok birkaç kilometre ötedeki dağların yükseklere özgü "serinliği" var.

Büyük mağazalar sabahları ne kadar ıssız görünüyor ve tezgâhtarlar nasıl uykulu...

Şu beyaz önlüklü güzel ve düşünceli kadın belli ki her sabah aynı yerde kahvesini içiyor; yandaki sağlık merkezinde hekim olmalı...

Kent yeni açmış çiçek kokuyor. Günler boyu bu kokuyu farketmemişsiniz; gecelerin parfümlü (türlü çeşitli Calvin Klein egemenliği); terli, isli atmosferi takılıp kalmış hep zihninize...

Şimdi tam terkedecekken, gözünüzün önünde "sizden bağımsız" varlığını yeniden kazanıyor kent...

Orada kaldığınız sürece farketmediğiniz sesleri işitiyor; görmediklerinizi görüyorsunuz şimdi.

Daha doğrusu, gitmek üzere olduğunuz için, kent ilk kez "olduğu gibi" görünüyor gözünüze...

Hep böyle olmaz mı?

***
"Beni olduğum gibi kabul et" diyor genç kadın karşısındaki adama...

Adamın bu kadar yakından bakarken, ilgiyle gözleri bu kadar kamaşmışken genç kadının "nasıl biri olduğunu" asla anlayamayacağını biliyor alttan alta...

Demek istediği şu: "Benim üzerime hayallerini, ideallerini yükleme! Beni benden almaya kalkma! Kendini zorlama... Dur orada! Dur ve bak!"

Hatta şunu demek istiyor bile olabilir: "Ben ne istiyorsam onu yap, o kadar yap! Sen değil ben hükmedersem, kabul!"

Adam işitmiyor onu; adam genç kadının gözlerinde boğulmuş çoktan...

***
Anlamışsınızdır, bugün kafam "birbirimizi tanıyabilir miyiz?" sorusuyla meşgul...

Birbirimizin karşısına çıplak manzaralar olarak çıkabilir miyiz?

"Nasılsak öyle" görünebilir miyiz başkalarına?

Onlar bizi "olduğumuz gibi" görebilirler mi?

Bunun için önce durup bakmak, sonra da bakarken görmek gerekmez mi?

Birbirimizin yanından böyle hızla gelip geçerken mümkün mü durup bakmak ve görmek?

Sütliman bir mevsimde, kıyıya gidip dalgaları beklemek gibi bir şey birbirimizi "olduğumuz gibi" tanımak... Ne kadar süre gerekecek, kaç gün, kaç hafta, kaç ay? (Hani ilişkilerin o en berbat, en sevimsiz final sözcükleri vardır ya; "seni hiç tanıyamamışım!" Kaç yıl alır bu söze kadar geçen tanışıklık?)

Bana öyle geliyor ki, hep o Akdeniz kentinde otelden çıkıp havalanına gitmek üzereyken kenti "kendi hali içinde" farkeden turist gibiyiz insan ilişkilerinde de...

Tam ayrılırken... Ustura keskinliğindeki o "bekleme" anında farkederiz birbirimizin ve hayatın asıl yüzünü...

Yani... tanışmak başkadır, tanımak çooook başka!..

Sürtünmelere ilişki dediğimiz hız çağında gerçekten tanımak, "durup bakmak" zor iş!

Bu yüzden belki de o yanlış anlamalar, feryat figan yanılgılar...

Bu yüzden belki, "ben adamı gözünden tanırım" böbürlenmelerinin çok çabuk fos çıkması...

SİBERUZAYDAN

Yeşilçam ve hayat
"Ayhan Işık'la Belgin Doruk'un revaçta olduğu yıllarda İstanbul'da emeklemeye başlayan" biri (kimdir, bilmem, ama yaptığı iş çok hoş) kalkıp "Hayat Filmdir" başlığı altında bir web sitesi açmış.

Giriş sayfasında "Bu site Türk Sineması'na emek vermiş; oyunculara, dublörlere, figüranlara, yönetmenlere, kameramanlara, yapımcılara, ses teknisyenlerine, dublajcılara, film çalışanlarına ve Türk Sineması'na gönül vermiş bütün herkese adanmıştır" deniyor. Şimdi bu siteye bakmaz mısınız? (http://www.hayat.s5.com)

www.superbahis.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır