Dr. Üzeyir Garih'i uzun uzun anlatmaya gerek yok. İş dünyasının sembolü olan ve çok sevdiği Türkiye'nin daha iyiye gitmesi için sürekli çırpınan Garih, Dünya tatlısı bir insandı.
Birlikte katıldığımız çok sayıda TV programı, panel ve toplantılarda, güzel anılarımız oldu. İşadamı olarak, ekonominin mutfağında yaşadığı için, önerileri de, gerçekçi ve ayağı yerebasan önerilerdi. Örneğin, vergilerle ilgili olarak sık sık şunları dile getirirdi.
Vergi oranlarının düşürülmesi ile ekonomi canlanır, yabancı sermayenin ilgisi artar, vergi gelirleri azalacağına artar. Yüksek vergi, az yatırım, az istihdam, az üretim, piyasada hareketsizlik, sonucunda fakirlik yaratır.
Teşvik sistemi demode olmuştur. Kurumlar ve gelir vergilerinin indirilmesi herkese eşit dağılmış teşvik anlamına gelir.
Konuşmalarında, mutlaka bir ya da birkaç fıkra anlatması da bir başka özelliğiydi.
Katıldığımız panellerin çoğunda anlattığı güzel bir fıkra vardı. Herkesi gülmekten kıran aynı zamanda ince bir mesaj veren bu fıkrayı yazmak istediğimi kendisine söylediğimde, gülerek;
- Hocam, bu fıkranın patenti bana ait. Aman yazayım deme. Ancak, ileride ben öldükten sonra yazarsan sevinirim.
Sözlü talimatların ve açıklamaların sakıncalarını ortaya koyan ve Amerikan ordusunda yaşanan bir olayı anlatan fıkra aşağıdaki gibi.
Bir albay binbaşıya diyor ki; "Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değil. Sen talim elbiseleriyle bütün askerleri talim meydanında topla. Ben onlara bunu izah edeceğim. Eğer yağmur yağarsa o zaman içeriye kapalı talimgaha alırsın. Ben onlara gerekli izahatı vereceğim..."
Binbaşı da, yüzbaşıya "Yarın albayın emriyle güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değil. Eğer yağmur yağarsa manevra yapılacakmış, kapalı talimgaha alırsın adamları"diyor.
Bunun üzerine yüzbaşı teğmene diyor ki; "Yarın albayın emriyle saat 9:00'da güneş tutulması açılış merasimi yapılacak. Her zaman görülen bir olay olmadığı için askerler talimgah elbisesiyle gelsin. Eğer yağmur yağarsa o zaman kapalı talimgahta bu merasim yapılacaktır."
Ondan sonra teğmen de başçavuşa diyor ki; "Yarın açık talimgahta talim elbisesiyle albay tutulacaktır. Dolayısıyla siz bütün askerleri hazır bulundurun."
Askerler de kendi aralarında diyorlar ki; "Bizim başçavuş yarın albayı tutuklayacak. Biz de seyretmeye gidelim."
ŞABAN'A iş başvurusu için sekiz tane vesikalık fotoğraf lazım olmuş. Bir telaş, bir telaş...
Arkadaşı Cafer;
- Niye telaş ediyorsun?
demiş. Şaban anlatmış;
- Bu vesikalık denen fotoğraf belden yukarı olacakmış. Nasıl edicez?
"Kolay" demiş Cafer.
- Sen şuraya bir çukur kaz. Yarı beline kadar içine girersin. Sen kazarken ben de gidip fotoğraf makinesi bulurum, gelir çekerim belden yukarı resmini...
Sonra da fırlamış gitmiş...
Cafer dönmüş bakmış, Şaban yan yana sekiz çukur kazmış;
- Bu ne yahu? demiş Cafer.
- Ne demek bu ne? Sekiz tane vesikalık fotoğraf lazım ya bana...
- Gerzek... demiş Cafer.
- Bunun için sekiz çukur kazılır mı? Ben sekiz tane fotoğraf makinesi getirmiştim yanımda...
İKİ haftadır, sigara içme yasağına uymayanlara kesilecek cezayı ele alıyoruz. Maliyeci dostlarımızdan biri, ilginç bir olay yaşamış. Sarkışla'ya otobüsle giderken, bakmış ki şoför sigara içiyor üstelik bir de yanındakine ikram ediyor. Müdahale edip, sigara içmemesi konusunda şoförü uyarmış. Şoför hiç tepki göstermeden yol boyunca içmeye devam etmiş.
Kayseri'de otobüsten inen Maliye Başmüfettişi Ahmet Erol, olayı hem kendisi hem de toplum açısından prestij meselesi yapıp, otobüsün plakasını almış. Ardından, konuyla ilgili yasa, yönetmelik ve tebliğleri inceleyip bu doğrultuda bir dilekçe hazırlamış ve ünvanını kullanmadan, Sivas Valiliği'ne sade bir vatandaş olarak olayı yansıtmış. Valilik olayı Sarkışla Kaymakamlığı'na intikal ettirmiş. Kaymakamlık da, şoförü çağırıp tutanak düzenlemiş. Ardından da, para cezası tahsil edilmiş.
Nasıl iyi mi?
Yasak yerlerde sigara içenler, Maliyeci görünce, sigarayı söndürün. Bizden söylemesi...
Magazin
