kapat
02.09.2001
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Editör
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )

Agaga... Güi güi... Gogo... Naaah...

Yahudi dininde de, tıpkı İslam'da olduğu gibi; evlilik dışı cinsel ilişkiye girmiş kadını, yarı beline kadar gömdükten sonra "taşlayarak öldürme" cezası vardı. Arapça'da bu cezaya "recmetme" denirdi.

Neyse ki, Hz. Muhammed, cinsel ilişkinin Ğyani zinanın- nasıl saptanacağı konusuna bazı kurallar getirdi. Bu kurallara göre, bir erkekle sevişmekte olan kadını; dört ayrı köşeden, dört kişinin hem görmesi gerekiyordu, hem de kadınla erkek arasından iki kişinin tuttuğu bir ipin, geçememesi gerekiyordu.

Böylesi bir zina saptamasını gerçekleştirmek kolay olmadığından, Osmanlı tarihinde "recm" cezası, bir-iki kez ancak uygulanmıştır.

Biraz uzunca kaçan bu açıklamadan sonra, gelelim Hz. İsa'nın ünlü sözüne...

Biliyorsunuz İsa, recmedilmek için yarı beline kadar gömülmüş bir kadını görünce, ellerinde taşlarla toplananlara şöyle demişti:

- Hiç günah işlememiş olanınız atsın ilk taşı...

Ve herkesin eli yanına düşmüştü.

Ancak sonradan üretilen bir fıkraya göre, tam o sırada günâhkar kadının suratında bir taş patlamış.

İsa:

- Kim, demiş, kendisini bu kadar günahsız sanma cüretini gösteriyor?

Ve bir de bakmış ki, taşı atan kendi annesi Meryem..

Hemen Meryem'e dönmüş:

- Kuzum anne, demiş, sen de biraz fazla abartmıyor musun saflığını?

Biliyorsunuz bizim ekonomi de, aşırı bir fuhşa sürüklendiğinden, her önüne gelen sürekli taşlıyor kendisini... Kimse de, İsa'nın "ilk taşı en günahsız olan atsın" sözünü hatırlamıyor.

Ancak bu arada Çiller'in, bizim şıllık Ekonomi'ye karşı aşırı hışmı, Meryem anamıza oğlunun yaptığı uyarıyı getiriyor akla:

- Kuzum siz de masumiyetinizi biraz fazla abartmıyor musunuz?

Türk Lirası'nın değerini koruma görevi, nihayet cuma hutbelerinde hocalara devredildi ya... Bu da bize yine bir Hz. İsa fıkrasını hatırlattı.

İsa, havarileriyle birlikte yürürken, yolda pesperişan hasta bir adama rastlamış.

Hemen iki elini de hastanın omuzlarına koymuş ve göstermiş mucizesini; hasta bir anda iyileşip, zıpkın gibi olmuş..

Aradan bir ay geçmiş. İsa ve havarileri, yine uzun bir geziden dönerlerken aynı adama rastlamışlar. Adam, eskisinden bin beter hasta, yerlerde kıvranıp duruyormuş...

Havariler şaşkın:

- Çarçabuk gerçekleşen mucize, nasıl oldu da bozuldu, diyorlarmış.

İsa, eğilmiş, yeniden gözden geçirmiş hasta adamı. Sonra da havarilerine dönmüş:

- Yapacak bir şey yok demiş. Adam siyasetçi palavrasına yakalanmış. Mucize kâr etmez buna...

Hocalar da, cuma hutbelerinde ellerinden geleni yapıyorlar. Ama işte biliyorsunuz Ekonomi'nin durumunu. Her yanına siyasetçi dubarası bulaşmış. Mucize kabul edecek gibi değil pek..

Türk ekonomisi, genç bir kadın kılığına girerek, kimseye görünmeden, siyasetçilerin yataklarını dolaşmaya başlamış.

Her birine işveyle gülümseye gülümseye:

- Kulağıma bir şeyler söylesene, diyormuş.

Kimi:

- Bana sadık kalırsan, seni ihya ederim, diyormuş.

Kimi:

- Sorun zengin olmak değil, zengin görünmektir, diyormuş. Gel seninle zengin görünerek yaşayalım, kabul mü?

Kimi de:

- Dilediğinden ne alırsan al, diyormuş. Beni hiç ilgilendirmez. Ancak senin sahibin benmişim gibi davran.

Genç kadın kılığına girmiş olan Türk ekonomisi, sonunda Kemal Derviş'e gitmiş:

- Bana gerçek duygularını söyleyecek hiç bir siyasetçi yok mu şu ülkede, demiş.

Ve Derviş, Ekonomi'ye kendi gerçek duygularını söylemiş sonunda ve şöyle demiş:

- Agaga... Güigüi... Gogo... Naaaah...

www.superbahis.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır