kapat
06.08.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Coğrafya 2001

İlk ve ortaöğrenim çağındayken can sıkıntımı atmak, vakit geçirmek, kafama takılan tatsız düşünceleri uzaklaştırmak için başkentler bilmecesi diye bir şey uydurmuştum kendi kendime...

Aklıma ilk gelen ülkenin başkentini içimden sorar, bilemezsem; ne yapar eder hemen o anda öğrenmeye çalışırdım.

Sonra gelsin hayaller; uzun hayali geziler ve şaşırtıcı serüvenler!

Uzandığım yatağımdan Yeni Delhi semalarına uçtum defalarca!..

Lizbon'un sarı tramvaylarında az mı yolculuk yaptım, gövdem Moda'da küçük bir evin arka odasında dinlenirken!

Ama gün geldi, yeğenlerime ve başka çocuklara aynı oyunu teklif ettiğimde suratlarını buruşturduklarını farkettim.

Oysa doğru yanıtı bilirlerse "benden ne dilerlerse dileyeceklerdi!"

Tabii sinir bozucu tipte bir ağabey ve dayı rolü de vardı işin içinde, itiraf edeyim... Yine de ben saf saf bu bilmece bulmacanın onların da hayallerini anaforlayacağını sanıyordum!

Onlarsa "çattık yine!" tavrı takınıyorlardı. Sadece Paris'in ve Londra'nın sorulmasını istiyorlar; bazen neden New York şehrinin ABD'nin başkenti sayılmadığına kafalarını takıyor; Moğolistan'ın başkenti Ulan-Bator'u, bu adı esprili buldukları için, Malezya'nın Kuala Lumpur'unu da melodik yapısı yüzünden seviyorlardı.

O kadar!..

Bakü-Ceyhan boru hattının nereden geçeceği sorusu ise ("X-Files" dizisinin tutkunu, hangi uzak yıldızda zeki hayat bulunabileceği konusunda epey bilgili) bu çocukların kafasını karıştırmaya yetiyordu.

Şükür ki, "Bodrum ve civarının doğal örtüsü" konusunda kafalarında açık seçik bir fikir vardı: "Makiliklerin yerinde yeller esiyor hocam! Artık dağ taş tatil sitesi!"

Benden öncekinin ve benim kuşağımın yaptığını hiç yapmamıştı bu çocuklar: Coğrafya bilgisini kullanarak hiç eğlenmemişlerdi...

Coğrafyanın oyuncaklı yanını, sıradan bir TV dizisinden kat be kat hayal kışkırtan özelliklerini kimse öğretmemişti onlara...

Ellerine çekici ders kitapları verilmemişti.

Her gün gelip geçtikleri bir semtin, sözgelimi Levent-Maslak'ın ülkenin sosyal coğrafyasındaki yerini kimse gündelik dille anlatmamıştı.

Avrupalılar neden birleşiyordu? Paşa gönülleri öyle istediği için mi? Hepsi en azından master yapmayı düşünüyordu bir yabancı üniversitede, lakin bunu hiç düşünmemişlerdi!!!

"İçimizdeki İrlandalılar"ı tahmin etmek için az zaman harcamamışlardı bu çocuklar... Fakat coğrafya hocaları fırsat bu fırsat deyip İrlanda'yı anlatmamıştı onlara!

***
Bunlar neden aklıma geldi, neden yazıyorum diye sorarsanız, kaç gündür elimden düşürmediğim TÜSİAD'ın hazırladığı "Coğrafya 2001" kitabı yüzünden.

TÜSİAD "Coğrafya 2001" liselerde kaynak kitap olarak kullanılsın diye bakanlığa ve Talim Terbiye Kurulu'na başvurmuş.

Asıl amaç ise, sevgili Nuri M. Çolakoğlu'nun deyişiyle "Türkiye'deki okul kitaplarına yönelik bir tartışma zemini yaratmak!"

Haydi tartışalım...

Tartışmalıyız bunları!

Uluslararası mal, hizmet ve bilgi akışının bugünkü aşamasında bütün ders kitaplarımızı, ders kitaplarımızın hazırlanış biçimini, konularını ele alışlarını tartışmaya açmalıyız.

Eğitime yatırılan para pul çok az...

Bütçeden eğitime ayrılan pay %. civarında. (OECD ortalaması % -6 .)

Bu noktada ne öğrenim kurumlarına, ne de öğretmenlere yüklenmek doğru olur. (Öğretmenlerin dar gelirli oluşları, onların zihinlerinin de dar kalıplar içinde kalmasına yol açıyor.)

Fakat durup gaipten bir yardım eli uzanmasını bekleyemeyeceğimize göre, en iyisi ve doğrusu eğitim sistemimizin içine heves ve tutku tohumları ekmek olmaz mı?

Bu açıdan da en iyi başlangıç ders kitaplarını yenilemek, geliştirmek, renklendirmek, çağa uydurmaktır.

Ve doğrusu... Bu işe coğrafyadan girmek çok hoş, çok çekici...

Coğrafya 2001 kıpır kıpır bir kitap...

İlgililer mutlaka bakmalı, tartışmalı.

Onlar karşıydı
6 Ağustos'ta Hiroşima'ya ve 9 Ağustos'ta Nagasaki'ye atom bombası atılmasına birçok Amerikalı üst düzey asker ve yönetici de karşıydı. Şimdi bugünden geriye bakınca ne trajik bir durum! İşte üç örnek:

-Bu barbar bombayı atmamız gerekmezdi. Çünkü Japonları denizden ablukaya almıştık ve konvansiyonel bombalarla iflahlarını kesmiştik zaten. Teslim olmaktan başka çareleri yoktu. (Başkan Roosevelt ve Harry Truman'ın danışmanlarından Amiral William D. Leahy)

-İnanıyorum ki, bizi tatmin edecek koşullarda Japonların teslim olması için gerekli girişimleri yapmadık. Yapsaydık bombaya ihtiyaç olmazdı. (Dönemin ABD Savaş Bakanı Yardımcısı John McCloy)

-Yeni bir hava saldırı planı üzerinde çalışıyorduk. Plan uygulansaydı, sivil halka zarar veren atom bombasına gerek kalmayacaktı. Planlarımıza göre en geç Kasım 1945'te teslim olacaktı Japonlar. ( ABD Stratejik Bombalama Araştırma Grubu Başkan yardımcısı Paul Nitze)

AYNA
Birçokları kitabı ucuz olduğu için almaz.

CEMİL MERİÇ

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır