Enerji...
Elindeki kağıdı işte "kontrol kalemi" diye uzattı:
-Kazanacak olan, her zaman çözümün bir parçası olmayı hedefler.
Kaybedecek olanın yazgısı baştan bellidir:
Çünkü o, hep sorunun bir parçasıdır.
Kazanacak olanın, her zaman bir programı vardır.
Kaybedecek olanın ise mazeret listesi.
Kazanacak olan "bu işi elbette yaparım" diye ortaya çıkar.
Kaybedecek olan ise, "bu iş olmaz, olamaz" diye ayak sürür durur.
Kazanacak olan, her sıkıntının aynı zamanda yeni fırsatlar da yarattığına inanır.
Kaybedecek olan ise, kötümser olmakla da yetinmez, çözümlerden doğacak sorunları sıralar durur.
***
Haftalar önce, Meclis'in yorgun ve yoğun gecelerinden birindeydi.
Marangoz hatasından mı, "müellif kaprisi" yüzünden mi bilinmez, orta yere işporta tezgâhı gibi kondurulmuş kürsüye, her beş dakikada yeni bir hatip çıkıyor, daha doğrusu yürüyor, "laf olsun, tutanaklar dolsun" diye konuşup konuşup ayrılıyordu. Tutanak kâtipleri dışında onlara kulak veren pek yoktu.
Ama yine de birçok milletvekili, kısmen "karar yeter sayısı", kısmen de sigara dumanı korkusundan ve kokusundan kulise çıkamıyordu. Herkes, oturur nizam, kendi iç aleminde gezintideydi.
Parmaklarını hayali bir piyanonun tuşlarında gezdirerek "sabrın sonu selamettir" diye acemaşiran konçertolar besteleyenler de vardı.
Arkalarda "yenilikçilik mi iyidir, eskicilik mi" diye arpacı kumrusu gibi düşüncelere dalanlar da..
Bir grup da kendi arasında hayat ve siyaset üstüne konuşmaya dalmıştı. Hayatta (elbette siyasette) iki buçuk tür insan vardı.
- Zihnen pozitif enerjiyle yüklü olanlarla, fikren negatif enerjiyle dolu olanlar. Bir de ikisinin arasına sıkışmış yaşayan "nötr akım yüklü" büyük çoğunluk.
Konuşmanın bu noktasında, önündeki kağıt yığını arasından bir sayfa çıkarttı.
Kağıtta baştaki satırlar yazılıydı.
İnsanın (ve elbette siyasetçinin) hangi akımla yüklü olduğunu ölçmek için bu satırlar bir tür "kontrol kalemi" idi.
Bu ölçümü o "sessiz", "kararsız" dediğimiz çoğunluk aslında sessiz sedasız yapıyor.
Oktay Vural, zaten TBMM'nin internetinden birçok milletvekiline bu tür bir "not" gönderilmesi bunun işareti diye ekledi..
Oktay Vural, şimdi Ulaştırma Bakanı.
***
Bakanlık bir siyasetçi için elbette Başbakanlıktan sonraki en önemli, en güçlü makam.
Bu makam; kırmızı plakalı, zırhlı, siyah makam aracı, önden arkadan seğirten görevliler marifetiyle insan egosunda görülebilen tüm zaaflara çeşitli olanaklar sunmakta.
Ama yine de sayın bakanlar ülkenin ve halkın yararına olanı gerçekleştirmek, zararına olanı ise önlemek gibi, belki de hayatın en anlamlı, en önemli "toplumsal mutluluğu"nu yaşama olanağına sahiptirler.
Bakanlık, işsize, fakire fukaraya, gençlere ve gelecek kuşaklara sunulacak hizmetin bire bir sonuçlarını oluşturmak ve görmek için, Başbakanlıktan sonra insanoğluna demokrasilerin sunduğu en yüksek, en kudretli makam.
Bu yüzden sayın bakanlarımızın yüklü oldukları "zihin ve fikir elektriği"nin kutbu; kendileri için değil, ülkenin ve toplumun bugünü ve geleceği için, çok ama çok önem taşıyor. Bu nedenle, ülkenin hele de sıkıntılı dönemlerde, "negatif enerji yüklü" bir tek bakana bile, tahammülü olamaz.
Ayrıca "pozitif enerji yükü" fazla olan her sayın bakanın da, hem üyesi olduğu hükümete hem de ülkeye sağlayacağı yararın sınırı yoktur.
"Nötr çoğunluk" bunu çok iyi biliyor ve ölçüyor. Yoksa milletvekillerine, pazar demeden, tatil demeden, yüzlerce, binlerce e-posta niye akıyor ki?
Niye akıyor ki?
|