kapat
25.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

banner
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
AHMET TAN(tana@sabah.com.tr )

Sıcakta soğuk soru

Ekonomi tarihi aslında "arz"cılarla "talep"çilerin savaşının tarihidir. Ekonomistler kafayı ve paçayı "döviz kurları"na kaptırmadan önceki dönemde iki cephede savaşıyorlardı.

Birinci cephedekilerin silâhı şuydu:

- Her arz kendi talebini yaratır!

Yani, sen yeter ki piyasaya çıkart, isteklisi mutlaka olacaktır. Ne kadar çok sunarsan, o kadar çok alıcı bulursun.

Öteki cephedekilerin silâhı çok farklıydı:

- Her talep kendi arzını yaratır!

Yani istekli ve alıcı bulunduğu sürece, arz eden mutlaka çıkacaktır.

Piyasalar, fiyat ve üretim politikaları yıllarca bu tartışmalara göre biçimlendi.

Sonunda ortaya monateristler çıktı; bu arada para ve döviz de ön plana çıktı. Hem de çok fazla çıktı.

***
Sonra, ülkemizde banka adedindeki arzın, halkın taleplerine göre değil de bankacılıktan "dolar milyoneri" olmak isteyenlerin talebine göre belirlendiği günler geldi.

Elbette banka arzında kantarın topuzu kaçtı. Bunun neye mal olduğunu artık konuşmaya bile gerek yok.

Bunu konuşmak için artık çok geç.

Ama belki "döviz büfesi" bolluğunun sakıncalarını konuşmanın tam zamanı.

Üretimden değil de, paradan para kazanmanın toplumsal bir hastalığa dönüşmesinde büfelerin payı da mutlaka araştırılmalıdır.

Bu büfelerinin işporta tezgâhı gibi, her yanı sarması dolar tutkusunu ne kadar kamçıladı, kamçılıyor?

Asgari ücret üzerinden aldığı aylığı bile dövize çevirip sonra 3'er 5'er bozdurmaya özenenler de incelenmelidir.

Dolar bulundurmayla, Amerikan sigarası içme, cep telefonu kullanma arasındaki "küreselleşme bağı" da araştırılmalıdır.

Ulusal paradan kaçış, yerli tütünün terk edilmesi gibi bir hal aldı.

Ekonomistlerin sevdiği deyimle "Dolarizasyon", yani TL'den kaçış aslında toplumun geleceği için, köktendincilikten beter bir tehdit. Çünkü tasarrufların dövize yönelmesi, hele de bunun kayıt dışı olarak gerçekleşmesi, kara para stokunun, kayıt dışı ekonominin genişlemesine yol açıyor.

Bunun da başta bölücü terörün finansmanına kadar uzayan birçok tehlikeli boyutu var.

***
Bu tehlike ilk kez 1992 ilkbaharında toplanan bir Milli Güvenlik Kurulu'nda dile getirilmişti.

Bu toplantıda özellikle terörle bağlantılı kara para için ortaya konulan endişeler daha sonra Hazine Müsteşarlığı'nca bir yönetmeliğe dönüştürüldü. 10 bin doların üzerindeki döviz çıkışlarında kimlik beyanı kuralı getirildi.

İktidarda DYP-SHP koalisyonu vardı. Demirel başbakan, Çiller hazineden sorumlu bakandı.

Yönetmeliği SABAH'ın taşra baskısındaki "Kontrollü kambiyo rejimine geçiliyor" haberinden öğrenen Demirel, duruma derhal müdahale etti.

Yönetmelik, çıktığı gün yürürlükten kaldırıldı.

Acaba, bavulla çuvalla döviz alınıp satılması, ABD ve tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, bizde de, en azından 10 bin dolardan itibaren kimlik beyanına bağlansaydı, Türkiye bugünkü sıkıntıya düşer miydi?


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır