kapat
25.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

banner
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 

Profesörün son umudu Ecevit


Başbakanlık Basın Yayın Dairesi Müdürlüğü sırasında Bülent Ecevit'i işe alan Prof. Mehmet Ali Dağpınar, oğlunun hukuk dışı yollarla servetine el koyduğunu iddia ederek, Ecevit'e seslendi: Bu hukuksuzluğa son verilmesi için son çarem sizsiniz
Prof. Mehmet Ali Dağpınar 97 yaşında... Maddi durumu oldukça iyi ama telefon borcunu bile ödeyemiyor. Çünkü oğlu tarafından mahkeme kararıyla hacir altına alındı; yani 'akli melekelerinin yerinde olmadığı' iddiasıyla trilyonluk servetinin tek bir çöpüne bile dokunamaz hale geldi. Mahkemede dinlenmiyor, yazdığı dilekçeler kabul görmüyor, emekli maaşını çekemiyor, avukat tutamıyor, bankadaki paralarını kullanamıyor.

Peki Mehmet Ali Dağpınar nasıl hacir altına alındı? O anlattı, biz not tuttuk...

O, YAŞAYAN BİR TARİH
Dağpınar yaşayan bir tarih. Mülkiye'nin ilk mezunlarından. 1932'de hazırlanan ancak Celal Bayar tarafından reddedilen Türkiye'nin ilk Sosyal Sigortalar Kanunu'nun altında onun imzası var. Dağpınar, Atatürk'ün emriyle 1935'te Afganistan'daki Kabil Üniversitesi'ni kuran, hukuk ve mülkiye bölümlerinin dekanlığını da yapan önemli bir hukuk adamı. Başbakanlık Basın Yayın Dairesi Müdürlüğü sırasında işe aldığı en önemli isimlerin başında Bülent Ecevit geliyor. Dağpınar, Ecevit için şu ifadeleri kullanıyor:

"Çok kıymetli bir gençti. İngilizcesini ilerletmesi için onu İngiltere'ye göndermiştik. Dairenin en beyefendi kişisiydi. İngiltere'ye gitmeden önce bana yazdığı mektubu hâlâ saklarım. O siyasete girdikten sonra görüşemedik. Beni öldü biliyordur. Başıma gelenlerden sonra onu aramaya utandım ama son çarem artık o."

'SANDALYEDEN FARKSIZIM'
Dağpınar'ın yaşlı kalbi, trilyonluk servetinin oğlu tarafından hacir altına alınmasına isyan ediyor: "Hacir altına alındığım için telefon faturalarını ödeyemiyorum; hepsi kesik. 24 saat yanımda bekleyen bakıcımın maaşını bile ödeyemiyorum. Hacir altına alındığım için avukat tutamıyorum, ifade ve vekalet veremiyorum, yazdığım dilekçeler dahi kabul edilmiyor. Hukuken şu sandalyeden hiçbir farkım yok. Hayattaki tek varlığım, beni hacir altına aldıran oğlum Aydın. Ne istediyse yaptım. İnsan babasına böyle yapar mı?"

'BÖYLE HUKUK OLMAZ'
Hacir altına alındığını geçen ay emekli maaşını çekmek için gittiği bankada öğrenen Dağpınar, başına gelenleri şöyle anlatıyor:

"1 Ocak 2001'de 39 derece ateşle Pendik'teki Özel Şifa Hastanesi'ne götürüldüm. Ağır grip teşhisi kondu. Aylar sonra öğrendim ki, oğlum hastanede akli dengemin yerinde olmadığına dair rapor hazırlatmış ve Pendik Sulh Hukuk Mahkemesi'ne vasi tayini davası açmış. Ama beni kimse muayene etmedi. Mahkeme, hastaneden alınan raporun Kartal Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nce incelenmesini istemiş. Kartal Adli Tıp Şube Müdürlüğü özel bir hastaneden alınan raporu geçerli kabul etmiş. Ama ne mahkemeye ne de Kartal Adli Tıp Şube Müdürlüğü'ne çağrıldım. Ben böyle hukukçular yetiştirmedim."

MUAYENE TARTIŞMASI
Kartal Adli Tıp Kurumu'nun Pendik Sulh Hukuk Mahkemesi'ne gönderdiği raporda, Dağpınar'ın evinde muayene edildiğine ve bunama tanısına varıldığına yer veriliyor. Oysa Dağpınar, evinde hiç muayene edilmediğini söyleyerek bu raporu reddediyor. Raporda imzası bulunan Kartal Adli Tıp Şube Müdürü Uzm. Dr. Ali Çerkezoğlu ise bu iddiayla ilgili olarak, "Muayene yapmadan rapor kesinlikle hazırlamayız. Kendileri muayene ettiğimizi hatırlamıyorlardır" dedi.

Roma tarihiyle teselli buluyor
Hacir altına alındığı için çok üzülen Prof. Mehmet Ali Dağpınar, Roma tarihinden şöyle bir anektod aktardı:

"M.Ö. 110 yılında Roma İmparatoru Agustin'di. Halk, Agustin'i çok fazla seviyormuş. Öldükten sonra çok gözyaşı dökmüşler. O dönemde Roma tahtına geçecek olanlar senato seçimiyle belirleniyordu. Ancak halktan senatoya yoğun baskılar gelmiş: 'Agustin çok iyi imparatordu, oğlu da mutlaka çok iyi biridir; seçim yapılmasın, Roma İmparatorluğu'nun başına Agustin'in oğlu Comodis seçim yapılmadan geçsin.'

Senato bu baskılara daha fazla dayanamaz ve tahta Agustin'in oğlu Comodis geçer. Ancak Comodis, o kadar kötü biri çıkar ki, halk neredeyse 'İllallah' der ve kısa bir süre sonra da Comodis'i linç ederek öldürür. Demek ki böyle şeyler tarihte daha önce yaşanmış. İşte bunları düşünerek züğürt tesellisi buluyorum."

HUKUKÇULAR ŞAŞIRDI...

Avukat Mehmet Uçum: Bu işte bir tuhaflık var
"Mehmet Ali Dağpınar'ın hacir altına alınmasıyla ilgili yaşanan süreçte bir tuhaflık seziliyor. Bir kişinin hacir altına alınması kararında heyet raporu şarttır. Raporun özel ya da devlet hastanesinden alınması önemli değil ama fiziksel ve psikolojik durumun tespiti için konunun uzmanlarınca şahsın muayene edilmesi gerekir. Bir tek uzman doktorun imzası yetmez.

Zaten Adli Tıp Kurumu'ndan alınan raporda imzası bulunan kişinin, ne uzmanı olduğu belirtilmemiş. Dahiliye uzmanı böyle bir konuda tespit yapamaz. Kişinin başarılı bir geçmişinin olması ve zengin olması şüphe uyandırıcı. Mahkeme kararı nedeniyle Dağpınar'ın kendisi bizzat başvuramayacağı ve vekalet veremeyeceği için bir yakınının karara itiraz hakkı olabilir.

Hatta konu, kamu düzenini ilgilendirdiğinden savcılık da karara itiraz edebilir. Ayrıca hakimin böyle bir davada, davalıyı görmesi gerekirdi. Kararını kendi gözlemini de ekleyerek vermesi daha iyi olurdu."

Ankara Ün. Adli Tıp Anabilim Dalı Bşk.Prof. Dr. Hamit Hancı:

Raporu ancak psikiyatr verir
"Hacir Altına almayı düzenleyen Türk Medeni Kanunu'nda ciddi boşluklar ve eksiklikler var. Böyle bir raporu ideal olarak adli psikiyatr uzmanının vermesi gerekir. Ancak Türkiye'de böyle bir yan dal ihtisası yok. Tek bir hekimin vereceği rapor ilk etapta mahkemece yeterli görülebiliyor.

Ancak karara itiraz edilmişse, o zaman heyet raporu gerekir. Böyle bir raporu da üniversitelerin ve devlet hastanelerin psikaytri bölümleri, akıl ve ruh sağlığı hastaneleriyle, adli tıp kurumunun gözlem dairesi ve 4. ihtisas kurulu verebilir."

İŞTE ECEVİT'İN YAZDIĞI MEKTUP
Başbakan Bülent Ecevit'in 1946 yılında Mehmet Ali Dağpınar'a yazdığı mektup şöyle:

Pek muhterem Mehmet Ali Beyefendiye;

Daireye son olarak ancak Cumartesi gelme imkanını bulduğumdan sizinle vedalaşmadan gitmek mecburiyetinde kalıyorum. Affınızı dilerim. Londra'da bulunduğundan bahsettiğiniz biraderiniz için bir emriniz olup olmadığını sormaya da maalesef fırsat kalmadı. Kendileri için ne gibi bir emriniz olursa 10 Eylül'den önce aşağıda vereceğim adrese bildirmenizi rica ederim.

Yine görüşmek ümidiyle derin hürmetlerimi arz ederim.

Bülent Ecevit

Fenerbahçe No:92

Kızıltoprak

Bülent GÜNAL


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır