Anayasa Mahkemesi'nin Fazilet Partisi'nin kapatılmasına karar verişine başka bir açıdan bakmak istiyorum. Hızlı bir biçimde, kısaca...
Söz konusu karar her şeye rağmen, toplumsal ve siyasal "zihin" için yeni bir kapı açabilir.
"Yine mi parti kapatma!" hayıflanmasından, "Doğrusu buydu!" katılığından ya da "haydi, yeni partilere!" azim ve şevkinden ötesini kastediyorum.
Çünkü Türkiye sorunlarını çözmek için model geliştirme yeteneğini kaybetmiş durumda. (Bir tek IMF'in ekonomik program ve modelinden anlıyoruz, onu da her uygulamaya kalkışımızda başarısız oluyoruz!)
Ve bu sadece siyasetin, siyasal kurumların ve devletin sorunu değil.
Bu, aslında bütün yönleriyle bir toplumsal zihniyet sorunu...
Faziletlileri de, onlara en derinden ve düşmanca karşı olanları da; arada yüzer gezerleri de... Hepsini, hepimizi bağlayan; birleştiren, ortak kılan bir zihniyet bu.
Canı sıkıldığında hemen karşısındakini "haddini bil!" diye uyaran; tam kendine güvenecekken "bu benim boyumu aşar!" diye korkulara kapılan zihniyetimizin ürünü bu sorun!
"Parti kapatılınca dünya değişir" sanan anlayışla, "parti kapatılsa bile sadece tabela değişir" diye ısrar eden anlayışa dar bir hukuk çizgisinde el sıkıştıran inat ve ısrarın zihniyeti bu...
Artık bu zihniyetin ötesine sıçrama zamanı geldi.
Yeni bir kavşaktayız.
Sanırım kesinkes ve geri dönüşsüz olarak şunları bilmenin zamanı geldi:
"İyi niyetli demokrasi" diye bir şey olmaz. İyi demokrasi olur...
Modernleşme teknolojiyle değil, insanla olur; siyaset, siyasal kurumların tabelalarıyla olmaz, gerçek siyasetçilerle olur...
İletişim konuşarak gerçekleşir; durmadan ve derinleşmekten korkmadan konuşarak. Susarak değil...
Demokrasi "Al takke ver külah" rejimi değildir; hep unuttuğumuz şeyin; özgürlüğün demokrasi içindeki yeri ve önemini kavramalıyız. Demokrasi özgürlüğü severek gelişir, döverek değil...