kapat
25.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi


Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Ülkeyi sevmek

Anayasa Mahkemesi'nin Fazilet Partisi'nin kapatılmasına karar verişine başka bir açıdan bakmak istiyorum. Hızlı bir biçimde, kısaca...

Söz konusu karar her şeye rağmen, toplumsal ve siyasal "zihin" için yeni bir kapı açabilir.

"Yine mi parti kapatma!" hayıflanmasından, "Doğrusu buydu!" katılığından ya da "haydi, yeni partilere!" azim ve şevkinden ötesini kastediyorum.

Çünkü Türkiye sorunlarını çözmek için model geliştirme yeteneğini kaybetmiş durumda. (Bir tek IMF'in ekonomik program ve modelinden anlıyoruz, onu da her uygulamaya kalkışımızda başarısız oluyoruz!)

Ve bu sadece siyasetin, siyasal kurumların ve devletin sorunu değil.

Bu, aslında bütün yönleriyle bir toplumsal zihniyet sorunu...

Faziletlileri de, onlara en derinden ve düşmanca karşı olanları da; arada yüzer gezerleri de... Hepsini, hepimizi bağlayan; birleştiren, ortak kılan bir zihniyet bu.

Canı sıkıldığında hemen karşısındakini "haddini bil!" diye uyaran; tam kendine güvenecekken "bu benim boyumu aşar!" diye korkulara kapılan zihniyetimizin ürünü bu sorun!

"Parti kapatılınca dünya değişir" sanan anlayışla, "parti kapatılsa bile sadece tabela değişir" diye ısrar eden anlayışa dar bir hukuk çizgisinde el sıkıştıran inat ve ısrarın zihniyeti bu...

Artık bu zihniyetin ötesine sıçrama zamanı geldi.

Yeni bir kavşaktayız.

Sanırım kesinkes ve geri dönüşsüz olarak şunları bilmenin zamanı geldi:

"İyi niyetli demokrasi" diye bir şey olmaz. İyi demokrasi olur...

Modernleşme teknolojiyle değil, insanla olur; siyaset, siyasal kurumların tabelalarıyla olmaz, gerçek siyasetçilerle olur...

İletişim konuşarak gerçekleşir; durmadan ve derinleşmekten korkmadan konuşarak. Susarak değil...

Demokrasi "Al takke ver külah" rejimi değildir; hep unuttuğumuz şeyin; özgürlüğün demokrasi içindeki yeri ve önemini kavramalıyız. Demokrasi özgürlüğü severek gelişir, döverek değil...

***
Hiç değilse bundan sonra; siyasal, toplumsal korkularımızla sakin kafayla hesaplaşmalıyız.

Yeter ki ne istediğimizi bilelim!

Hep güç istiyorsak, bir gün gelir siyaset gücümüze gider...

Ama özgürlük, hoşgörü ve uzlaşma istiyorsak, özgürlük düşmanları, bağnazlar ve uzlaşamayacak kadar katılıp kalmışlar yavaş yavaş çekilip giderler bu sahneden...

İçine sıkıştığımız ve kurtulmamız gereken kapan bu işte! Herkes demokrasiden başka bir şey istiyor ve bunun için demokrasiyi kullanıyorsa, gün geldiğinde "demokrasiyi şeytan aldı götürdü!" demek komik kaçıyor; "satamadan getirdiğinde" de iş işten geçmiş oluyor!

Ve sanırım, şunu da açıkça kafamıza koymanın zamanı geldi: Dünya(mız) artık Türkiye'den ibaret değil; fakaaat... Bazen Türkiye, dünyadan ibaret!

***
İnsan ülkesini sever. Ülkelerin de tenleri, sesleri, kokuları, düşleri, anıları, paylaşılan tarihleri vardır; insan ülkesine bunları severek bağlanır.

Ama insan ülkesinin kaderini zorla sevemez! Hiçbir hamaset edebiyatı böyle bir sevginin umarsız çırpınışlarının üzerini örtemez...

Bu kaderi birlikte, hep birlikte inşa etmeyeceksek...

Ne kadar beyhude geçecek zaman!

Yeni "iç mimari"
Aşk bir çevre tasarımı mı?

Neden bu soruyu soruyorum çünkü Pazar günü gazete eklerinde okuduğum kimi söyleşilerde sosyal hayatımızın kahramanları(!) aşk üzerine öyle sözler söylüyorlardı ki, şu hisse kapıldım:

Hali vakti yerinde insanlar için "güzel bir ilişki" (ona "aşk" demek kulaklarına ve gönüllerine hoş geliyor!) neredeyse ev döşemek gibi, salonun duvarına etkili bir tablo asmak gibi bir şey olup çıkmış.

Eksik gideriliyor sanki! "Şuraya Malezya işi bir ahşap bir sehpa koymalı!" der gibi, "sevgi, saygı ve güven dolu bir ilişki bulmalı" deniyor ve aşık olunuyor..

Bir tür tasarım!

Söylenenlere bakılırsa basbayağı "iç mimari!"

Ama "iç" ne kadar iç? İşte orayı anlayamıyorsunuz.

Yoksulların aşkları 3. sayfalarda kanlı canlı haberlere konu oluyor.

Ötekilerinki yakında "ev-dekorasyon" dergilerinde konu edilecek herhalde!

AYNA
Şefkat tahakküme karşıt sayılmamalı. Çünkü şefkat ancak eşitsizlik ilişkisinde mümkündür. Yİ FU TUAN

ALTYAZI
Rafe McCawley: İnsanın canını acıtacak kadar güzelsin.

Evelyn: Canını acıtan şey senin burnun...

Rafe McCawley: Hayır, sanırım kalbim!

(Michael Bay'in 2001 yapımı şu anda bizde de gösterimde olan Pearl Harbor'ından)

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır