kapat
25.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi


Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Tenkit ederken tenkide uğramak!

Sık sık basın, medya önce kendini doğru eleştirmeli.. Önce iğneyi kendine batırmalı diyoruz ama etrafa şöyle bir bakınca bunun daha uzun yıllar gerçekleşemeyeceği gerçeğini de görüyoruz.

Genel doğrular, ilkeler yok, her konuda olduğu gibi basında da sadece "kendi doğrularımız" var ve hep "En doğrusu benim doğrum" anlayışı.

Yazılı basında da bu, görsel basında da ve hatta şimdi edebiyatta da..

Örneğin; Aşk, kadınlar ve cinsellik üzerine olduğunu sandığınız bir romanda birdenbire yazarın siyasi gerçekleri kendine göre saptırdığını ve bunu okura empoze ettiğini farkediyorsunuz.

Siz farkettiğiniz için şanslısınız, ya farketmeyenler? Onlar aşk, meşk derken birdenbire ülkelerinin geçmişindeki önemli bir olay hakkında yanlış bir anlayışı sevdikleri bir yazarın etkisiyle beyinlerine kaydetmiş oluyorlar.

İşte bu nedenle, sadece haber ve yorum değil, roman yazanların da büyük sorumluluk taşımaları gerekiyor.

Siyasetten spora, sanata kadar her konuda yazmak için sorumluluk şart. Objektif olma zorunluluğu şart. Ve yazarın, programcının, gücünden yararlanarak saygı sınırlarını zorlamaması da şart. Bunların birini eksik yaptığınızda bir gün elinizdeki silahın açı değiştirerek size dönmesi de kaçınılmaz oluyor.

Biz maalesef şiddeti, kavgayı seven bir millet olduğumuz için en çok reyting yapan TV programları konuşmacıların konuşmak yerine birbirine saldırdığı, tenkidi hakaretle karıştırdığı programlar.. En çok okunan yazarlar da (aşkı, cinselliği, kadınları hemen her yazılarında malzeme yapanlar dışında) genellikle en acımasız şekilde eleştiri yapan, kalemini neredeyse ateşli bir silah gibi kullananlar ve popülarite uğruna herkesi harcamaktan çekinmeyenler. Bu da, uzun yıllardır medyanın kendini eleştirmesine rağmen bir türlü düzelemeyişinin, belli bir sorumluluk ve saygı çizgisine oturamayaşının en önemli nedeni bence.

TÜSİAD Başkanı'na hakaret!
Yazarken, yorum yaparken bir gün aynı durumda kendimizin olabileceğini düşünerek yazmamız gerektiğine güzel bir örnek Hıncal Uluç'un dünkü yazısıydı. "Bilbao Müzesi mimarisine gülebilme hakkı" başlıklı yazısında Uluç, kendisini eleştiren aydınlara kızıyor ve "Bir yandan fikir, düşünce özgürlüğü diye savaşacak, öte yandan başkalarının düşüncelerini küçümseyeceksiniz... Herkes eleştirme hakkına sahiptir" diyordu özetle. Daha önceki yazılarında kendisinden farklı düşünenlere kızdığını, beğendiği bir sanat olayını eleştirenleri kastederek, gösteriyi hazırlayanlara "Siz onların ne dediğine bakmayın. Kusursuzsunuz.. Bundan iyisi olmaz" dediğini unutuyor, aynı durumda kendisi olunca düşünce ve ifade özgürlüğünün ateşli savunucusu kesiliyordu.

Ondan iki gün önceki bir yazısında ise TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan'ın konuşmalarına önem vermediğini söylüyor ve okurlarını da bu yönde etkileyerek, "Siz de önem vermeyin" diyordu.

Dehşet verici bir nedenle.. TÜSİAD Başkanı, şirketinin basketbol takımı Efes Pilsen'i şampiyon yapamamıştı. Öyleyse başarısızdı ve siyaset dahil hiçbir konuda söyledikleri dinlenmemeliydi.

Türkiye'nin en önemli sivil toplum kuruluşunun başkanı olmaya lâyık görülmüş, en önemli işadamlarından birini, sanki basket takımını çalıştırmak ve kazandırmak onun işiymiş ve sanki başarısı bununla ölçülebilirmiş gibi suçladıktan sonra yaptığını yeterli görmüyor ve saç konusunda onunla açıktan açığa alay ediyordu.

Bu kadar yanlışı ve haksızlığı birarada yaparsak ve hakkı, hukuku, saygıyı sadece kendimize dokunulduğunda hatırlarsak sonunda böyle zor duruma düşeriz işte.. Bir süre sonra da yazdığımızın, söylediğimizin anlamı kalmaz.

"Medyanın özeleştirisi" konusunda yazılarım devam edecek..

TV'de Türkçe hataları
İyi bir tiyatro sanatçısının TV sohbeti tam anlamıyla "talk show", yani sohbet gösterisi oluyor ve dinlemeye de doyum olmuyor.

Cumartesi akşamı CNN TÜrk'te Levent Kırca'nın yaptığı konuşma da aynen böyleydi. "Mizah zayıfın güçlüye karşı silahıdır.." diyen Levent Kırca bunu şu sözlerle açıkladı;

"Sorunları mizahla ele aldığınızda insanlar karakterleri kendileriyle daha çok özdeşleştirirler. Mizah toplumsal sorunları, özellikle ezilen kesimin sorunlarını duyurmada önemli bir işlev görür. Karikatürün ta kendisidir."

Keyifli üslubu ve esprileriyle Türkiye'nin kendine özgü mizah anlayışını anlatan, "Bitkiler topraklarına göre yetişir, mizah da öyle" diyen Kırca "alaylı ve mektepli sanatçı" kavramına da değindi ve tiyatro eğitimi almanın iyi sanatçı olmaya yetmeyeceğini örneklerle açıkladı.

"Hakkıyla Sohbet" isimli programdaki bu konuşmayı zevkle izlerken programın sunucusunun yaptığı Türkçe hataları beni oldukça şaşırttı. Başka biri yapsa belki bu kadar şaşırmazdım ama köşesinden bütün yazarların Türkçe hatalarını tek tek bulup çıkaran, bununla da yetinmeyip mantık hataları arayan ve hata yapanlara acımasızca saldırıya geçen kıdemli bir "Türkçe uzmanı" yazarın TV'de yaptığı hataları kabul etmek zor oluyor.

Devrim Bey (veya Cankat Hanım mı demeli?) önce makiyaj dedi birkaç kez üstüne basa basa.. (Doğrusu makyaj değil midir?) Arkadan "Sarılınmışınız" dedi (Türkçe'de böyle bir deyim var da biz mi öğrenmedik?).. Sonra "o nesil" dedi (Nesil halâ "kuşak" olmadı mı?) Ve "Associated Press" ismini hiç söyleyemediğini belirtti, söyleyemediği sırada.. Tabii herkes herşeyi söyleyemeyebilir ama sunuculuğun veya spikerliğin gereği, çok kullanılan kelimeleri -yabancı da olsalar- söyleyebilmektir.

Program şu cümlesiyle bitti Devrim Bey'in;

"Gelecek programda, bu saatte burada birlikte buluşmak üzere.."

"Burada birlikte buluşmak??." Hiç de doğru gelmiyor kulağa.. (Yoksa yanılıyor muyuz Devrim Bey?)

Tek programda bunca hata..

Bundan sonra ben de "TV'de Türkçe hataları" adlı bir köşe mi açsam acaba diyorum!

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır