kapat
12.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Darbe alkışlayanlara bir cevap daha..

Türkiye'de geçmiş darbelerin tartışmaları daha uzun yıllar sürecektir, Allah bir darbe daha yaşatmasın bu topluma..

Prof. Toktamış Ateş'in "26 Mayıs 1960'da ülkede demokrasi yoktu, onun için de 27 Mayıs darbesi çok yerinde yapılmıştır. Yaşasın 27 Mayıs ihtilali" şeklindeki yazısı ile ona hak veren Mümtaz Soysal ve Oktay Ekşi'nin yazıları üzerine ben de "27 Mayıs'ı alkışlayanlara sormak lâzım" başlığıyla yazdığım köşe yazısında bu konudaki düşüncelerimi açıklamıştım.

Ordunun ihtilal hevesinin 1954 yılından beri sürdüğünü, üst rütbedekiler aynı fikirde olmadığı için hazırlıkların ordu tabanında geliştiğini, 28 Şubat'ın halâ geniş çapta destek buluşunun rejimi etkilemeyen ve şiddet içermeyen yapısı olduğunu anlatmış ve hiçbir darbe desteklenemez, hele üç idamla sonuçlanan bir ihtilal asla diyerek sormuştum: Bugün de şartlar demokratik değil, ordu bunu ileri sürerek bir "27 Mayıs 2001" darbesi yapsaydı Toktamış Ateş ona da "Yaşasın" diyebilecek miydi?

Sayın Toktamış Ateş'e köşesinde verdiği cevaptan dolayı teşekkür ediyorum. Ateş şöyle diyor;

"Ruhat Mengi 27 Mayıs'a sahip çıkmaya çabalayan yazıma itiraz ediyor. Yazdıklarından anladığıma göre; 26 Mayıs 1960'da Türkiye'de demokrasinin var olduğunu 'vehmediyor'. Ne diyeyim?.. Ben farklı düşünüyorum.

27 Mayıs 2001'de böyle bir hareket olsa 'Yaşasın 27 Mayıs Devrimi' deyip demeyeceğimi soruyor. Olayları yaşandığı tarihsel dönemlerde değerlendirmek gerekir. 28 Şubat 1997'deki muhtıra, 27 Mayıs Devrimi'nin günümüz koşullarına uyarlanmasıdır. Ve ben buna sahip çıkıyorum. Bende çelişki yok, ama galiba birileri müthiş çelişkiler içinde.."

Çelişki bende değil, sizde!

Prof. Toktamış Ateş bu sözleriyle benim "27 Mayıs'a karşı çıkmam ama 28 Şubat'ı desteklemem" nedeniyle çelişkide olduğumu ifade ediyor ama aslında bu ikisinin birbiriyle hiçbir benzerliği olmadığının kendisi de farkında..

Yazımda da belirttiğim gibi 28 Şubat, giderek ülke çapında yayılan teokratik bir devlet kurma çabalarına ve yapay olarak geliştirilen "İranvari bir devrim" öncesi psikolojiye son verdiği ve Anayasal bir zeminde gerçekleştiği için halktan ve basından destek gördü.

28 Şubat'taki kararlar, mevcut koalisyon hükümetinin liderlerinin de katıldığı bir MGK toplantısında açıklandı. Tepeden balyoz gibi inmedi.

27 Mayıs ise 1954 ve 1957'de halkın yüzde 50'ler oranında desteğini alan bir hükümeti süngü zoruyla Meclis'ten çıkarmış, Başbakan'ı ve iki bakanı hiç de adil olmayan şartlar altında yargılayarak idam etmiş, bütün milletvekillerinin Yassıda'da aylarca yıllarca idam mahkumu muamelesi yapılarak tutuklanmasını sağlamış bir darbeydi.

Nitekim pişmanlığı, yıllar sonra dikilen "Anıt Mezarlar"la ortaya kondu.

Duvarında "Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir" yazan bir Meclis'ten, millet dışında hiçbir irade halkın vekillerini çıkaramaz.

Bunda hemfikirsek eğer, o zaman çelişkinin kimde olduğu da açıkça ortada. Çünkü asıl çelişki "ben demokratım, demokrasiye inanır, savunurum" dedikten sonra darbeyi savunmaktır. Hem de 27 Mayıs gibi bir darbeyi..

Hiçbir siyasi hata rejim değişikliğine neden olan, demokrasiyi kesintiye uğratan bir darbe için meşru sebep olamaz.

Bugünkü demokrasi
"27 Mayıs öncesinde Türkiye'de demokrasi yoktu" sözüne gelince.. Tekrarlayayım; bugün de olduğu söylenemez. Liderlerin padişah gibi "Astığım astık, kestiğim kestik" dediği, eline güç geçiren herkesin diktatör kesildiği bir ülkede gerçek demokrasiden söz edilemez.. O zaman? Ne diyeceğiz şimdi?

Bakın Zülfü Livaneli de iki gün önceki yazısında ne diyor;

"İstediğiniz kadar itiraz edin; bağırın, çağırın, ağlayın, çırpının; Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz, Recai Kutan ve Tansu Çiller, nüfusu 70 milyonlarda olduğu rivayet edilen milletin üstünde bir iradeye sahiptir ve ondan daha güçlüdür.

O zaman rejimin adını doğru koymak ve bunun demokrasi olduğu rüyasından uyanmak gerekmiyor mu?"

Toktamış Ateş'e aynı soruyu tekrarlıyorum;

"Yeterli demokrasi yoktu" demek darbe savunuculuğunu mazur gösteriyor mu?

Cevabına "Ruhat Mengi 27 Mayıs'a sahip çıkmaya çabalayan yazıma itiraz ediyor" diye başlamış.. Eğer 27 Mayıs darbesi kabul görseydi birilerinin ona özel olarak sahip çıkmaya çabalamasına gerek kalmazdı.

Bence Sayın Ateş ve onun gibi düşünenler mutlaka birşeye sahip çıkmak istiyorlarsa fazla çabalamasınlar, kendilerine "demokratik çözümler"i seçsinler.

Kartal SSK'da neler oluyor?
Enteresan bir durum var Kartal Sosyal Sigorta Hastanesi'nde.. Duyunca çok şaşırdım ve bir duyurayım dedim.

Hastanelerde ayakkabılara takmak için verilen mavi galoşlar parayla satılıyor. Ne var bunda diyebilirsiniz; her ne kadar hiçbir hastanede galoş parayla satılmasa da, en lüks özel hastanelerin çoğunda hiç kullanılmasa da, belki bu SSK Hastanesi çok temizdir ve böyle bir uygulama yapıyor diyebilirsiniz..

Durun ama, enteresan olay bununla bitmiyor. Mavi galoşlar öğlen saatlerinde 13.00-14.00 arasında tanesi 100 bin TL'den satılıyor. Saat 16.30-17.30 arasında ise fiyat artıyor. Sarı galoşlar çıkıyor ortaya; fiyatı 500 bin TL.

"Kardeşim ben sarı şıklığı istemiyorum, bana 100 bin'den mavi verin" diyen olursa azarlanıyor.. Hoş bir uygulama değil mi?

Ben de merak ettim; kimin cebine gidiyor bu paralar acaba?

Ve bir sigorta hastanesinde, sigortalı insanların gittiği bir hastanede ne hakla yapılıyor böyle bir uygulama?

Çalışma Bakanlığı bizi de bilgilendirir umuyoruz!

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır