  
Kazık nasıl atılır ve nasıl yenir?
Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:
- Hoca, önce kendisi saldırıya geçerek savaşı başlattığı halde; savaşta yenilince, yenilgisinden hiç söz etmeden, saldırdığı devletleri alçak ve zalim olmakla suçlamaya başlamış bir başkomutan var mıdır tarihte?
Hoca:
- Vardır, demiş, bizim Enver Paşa..
- Nasıl yani?
- I. Dünya Savaşı'nda; bir tarafta Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan vardı; öteki tarafta da Fransa, İngiltere, Rusya, İtalya, Japonya ve sonra da Amerika Birleşik Devletleri.. Enver Paşa, hükümetin dahi haberi olmadan; fes giymiş Alman askerleriyle, Türk bayrağı çekmiş iki Alman zırhlısının, Rusya'nın Karadeniz kıyısındaki kenti Odessa'yı bombardıman etmesini kabul etti ve bir gecede Osmanlı Devleti'ni; Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya ve ABD'ye karşı savaşa sokmuş oldu..
- Sonra ne oldu?
- Alman komutanlarının emrindeki Türk köylü taburları; Galiçya'dan Yemen'e kadar dört bir yanda, dört yıl boyunca dövüştüler ve oralardaki toplu mezarlarda iki milyona yakın gencecik köylü çocuğunun ölüsünü bırakarak, yenilip geri çekildiler...
- Enver Paşa ne yaptı, peki?
- Kendisini yenmiş olan devletleri suçladı ve hemen bazı ozanları toplayıp, onlara; kendisinin saldırdığı devletleri karalayan şiirler yazmalarını emretti..
- Ozanlar dinlediler mi emri?
- Bazıları dinlediler...
- Peki nasıl karaladılar, II. Wilhelm'le Enver Paşa'yı yenmiş devletleri?
- Örneğin şöyle:
"Binlerce can dirilse de nakletse geçmişi,
Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini;
Garbın cebin-i (korkak) zalimi, affetmedim seni;
Türküm ve düşmanım sana kalsam da tek kişi."
- Peki Hoca, bu şiirler okullarda da okutuldu mu çocuklara?
- Evveeet..
- Yani çocuklar, Enver Paşa'nın kafasızlığıyla başarısızlığının kamufle edilmesi uğruna, birer Batı düşmanı ve hatta ırkçı olarak yetiştirildiler...
- Öyle de denebilir...
- Peki çocukların aileleri nasıl göz yumdu buna?
- Aileler, hangi yazar ve ozanların, salt "telif hakları"yla; hangilerinin de, iktidardaki siyasetçilerin elaltı destekleriyle geçindiklerini bilmiyorlardı... Yani Türkiye'deki "telif hakları" konusunda hiçbir fikirleri yoktu... Bir toplum "telif hakları" konusunda, ortak bir bilinç berraklığından yoksunsa; sonunda kol gibi yer kazığı; ne doğru dürüst çocuk yetiştirebilir, ne de torun..
- Anlıyorum da; ancak Nasreddin Hoca fıkrası olmadı bu pek..
Hoca gülümsemiş:
- Fıkraya hacet yok ki, demiş, zaten herkes gülüyor Türkiye'de "telif hakkı" diye bir konunun hiç bir zaman gündeme gelmemiş olmasına..
Bektaşiye de sormuşlar:
Sen "telif hakkı"nın ne olduğunu biliyor musun erenler?
Baba erenler:
- Biliyorum, demiş..
- Söyle öyleyse nedir?
- Benim fıkraları anlatırken, hakkımı ödemektir..
- Hiç ödeyen oldu mu?
- Hayır..
- Yani seni de mi kazıkladılar?
- Öyle.. Bayraklar da, büyük kazıkların üstünde dalgalanır daima..
Necdet Rüştü için yazılmış bir şaka şiirinin esintisiyle: Başkentte ekonomi bok bir duruma düştü,
IMF uzmanları Ankara'ya üşüştü.
Halimize sadece, kazla, ördekler değil,
Timsah, goril, kurbağa, serçeler de gülüştü...
|