kapat
17.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Konumuz Mozart

Biliyorum, hepimizin canı sıkılıyor şu günlerde.

Gazeteler krizin de etkisiyle tiraj kaybettiler.

Fakat böyle zamanlarda gazete okumanın can sıkıntısına iyi gelen yanları da vardır.

Biraz mesafeyle, hatta bazen dalga geçerek gazeteleri okumak çok iyi gelir, emin olun!

Okuması keyifli veya içinde dişe dokunur bilgiler bulunan haber ve yorumlara uzun uzun takılmak da öyle!

Neyse...

Geçen haftaydı galiba; Fatih Terim'in yüzü ünlü besteci Mozart'ın yüzüne ne kadar benziyor tartışması patlak verdi.

Yoksa bana mı öyle geldi! Hangi konu gündem olsa, sanki bir polemik patlamış duygusu yaratıyor bende. (Her nedense!)

Terim'in fotoğrafıyla Mozart'ın resmi yan yanaydı gazetelerde. Benziyorlardı sanki!

(Bu arada Mozart'ın o resminin sağlığındaki çizimlerden biri olmadığını; bestecinin ölümünden yaklaşık 28 yıl sonra yapıldığını belirteyim. Barbara Kraft'ın portresidir o!)

Ben de bugün, dedim ki, Terim'le benzerliğini bir yana bırakıp biraz Mozart'ın hayatından söz edeyim. (Siz isterseniz, hayatlarının Terim'le benzeyip benzemediğine ayrıca takılırsınız!)

***
Baba Leopold Mozart'ın anlattığına bakılırsa, minicik ama yetenekleriyle çarçabuk ünlenen oğlu Wolfgang Amadeus Mozart saraya davet edilmiş. Yıl 1762.

Mozart altı yaşında. Yani ilk bestelerini yaptığı çağda...

Gitmişler saraya...

Majesteleri büyük bir sıcaklıkla huzura kabul etmiş onları. Küçük Mozart ne yapmaya görsün! İmparatoriçe Maria Theresa'nın kucağına çıkıp oturmuş; üstüne üstlük kollarını boynuna dolayıp öpücüklere boğmuş İmparatoriçe'yi...

Bazı kaynaklar Mozart'ın çocukluğundaki bu neşeli ve uçarı ruh halinin ilerde de sürdüğünü iddia eder.

***
Mozart ne "memleketi" Salzburg şehrinde ne de başka bir şehirde tam huzur bulamamış bir karakterdir. Viyana, Milano, Venedik, Paris, Prag... Ama ilginçtir, hayatındaki en önemli şehrin Prag olduğunu söyleyenler vardır: "Mozart'ın gizli sevgilisi Prag!"

Görkemli "Don Giovanni" operasını da Prag için bestemiştir. Sonra 1789'da "Prag Senfonisi" çıkmıştır ortaya ve ünlü "Figaro'nun Düğünü."

Mozart'ın büyük düş kırıklığı da Paris'tir...

Bir zamanlar "harika çocuk" olarak geldiği Paris'te 15 yıl sonra pek ilgi görmemiş, üstelik Paris'te annesini kaybetmiştir. Kimileri Parislilerin ona pek yüz vermemesinin nedeninin repertuarındaki "İtalyanvari müzikler" olduğunu söylemiştir.

***
Hâlâ tartışma sürüyor, hâlâ farklı fikirler öne sürülüyor: Mozart nasıl biriydi? Beethoven veya Haydn için böyle bir tartışma çıkmaz. Onların karakterlerinin keskin köşeleri vardır.

Ama Mozart için çocukluğundan başlayarak o kadar çok dedikodu ve mit; o kadar çok fikir üretilmiştir ki, artık bunları tek bir kalıba dökmek imkânsızdır.

Hatırlayın! Dünyanın büyük besteciyi hayatıyla da tanımasını sağlayan Milos Forman'ın ünlü filmi Amadeus bile az fırtına koparmadı!

Vay efendim! Mozart filmdeki gibi kıkırdayan, kakara kikiri biri olabilir miymiş? (Terim'le benzeşiyorlar mı, konusunu unuttunuz zaten, değil mi?)

Falan filan...

***
Sıra geldi Mozart dinlemeye!..

Ama benim canım sıkı bir heavy metal şarkısı istiyor, ne yapmalı?

Büyük bestecinin "Requiem"i bu arzumu tatmin eder mi?

Eder!..

ŞUT

Federasyon var mı?
Futbolun dostluğa ve kardeşliğe katkı yapmasını gönülden istiyorsak sahada geçecek 90 dakikanın hükmüne saygı duymamız gerekir.

Futbolu çocuklarımıza bir spor türü olarak anlatmaya niyetliysek hâlâ... Ne devletin ne de siyasetin "memur"ları sahaya çıkmamalı!

Sorularım çok açık ve yalın:

Neden Diyarbakırspor'la karşılaşan her takımın taraftarı "PKK'lılar" tezahüratı yaparak oracıkta barışı boğazlayıveriyor? Ve neden bu tavra sezon başından beri set çekilmedi?

Neden Diyarbakırspor'la oynamaya giden her takımın futbolcularının, teknik kadrosunun, yöneticilerinin ve taraftarlarının dizleri titriyor? Ve neden bu şehirde maç günleri gerilim yükseliyor?

Neden TRT Diyarbakırspor - Altay maçını göstermedi? (Pazar gecesi Erman Toroğlu ve Şansal Büyüka'nın dillendirdiği söylentilere bir yetkili çıkıp açık seçik yanıt vermeyecek mi?)

Ama öyle bir noktaya geldik ki, hepsi boş!

Çünkü ipin ucu kaçmış...

Kimse suçu onda bunda, şu şehrin, bu takımın yöneticisinde aramasın.

Düğüm Federasyon'dur!

Bir ülkede siyasetin gölgesinin futbolun üzerine düşmesini, binbir hesap peşinde koşan siyasetçiler ve onların atadığı memurlar önleyemez.

Bunu önleyecek olan özerk federasyonlardır.

Şimdi tepkiler üzerine Futbol Federasyonu konuyu disiplin kuruluna taşıyor.

En kötüsü de bu! Önceden önlem almak varken, sonradan dostlar alışverişte görsün havasında "ceza" kesme tavrı...

Şunu iyi biliyorum: Bir an önce futbol dışı hesapların gölgesi futbolun üzerinden çekilmeli. Yoksa kazanacakken kaybederiz!

AYNA
Her erkek iki kadını sever: Biri kendi hayal gücünden doğmadır, öteki henüz doğmamıştır. HALİL CİBRAN

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır