kapat
17.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

İnsanları aldatmak üzerine..

Bana en büyük yaşam derslerinden birini, bir İtalyan Sirkinin şamatacı piyangocusu vermiştir..

Yıllar yıllar önce, kuzenim Doğan Şener'le, Fuar'da dolaşırken, İtalyan Sirkinin piyango standının önüne geldik. Çok şeker, çok gürültücü bir sunucusu var piyangonun.. Her saat çekiliyor. Bu çığırtkan, binbir numara ile milleti etrafa toplayıp bilet satıyor.. Hediyeler arasında, o zaman hem de nasıl servet ve hava, çünkü her evde yok, televizyon bile var..

Televizyonu gören sazan gibi yaklaşıyor tuzağa.. Tavanda asılı toplar var.. Bu topların içine armağanları herkesin gözünün önünde koyuyor İtalyan.. Yani neyin nerde olduğunu biliyorsunuz.. Sonra tombala çekiliyor. Numaranız çıkarsa, istediğiniz topu işaret ediyorsunuz. İçinden adı çıkan hediye sizin..

Bu ne demek.. Her saat başı bir televizyon gidecek..

Olur mu?.. O zaman o kadar pahalı televizyonlardan saat başı bir tane dağıtan iflas eder.. Demek bir hile var.. Öyle karar verdik Doğan'la.. Vaktimiz de var ya.. Gazeteciyiz ya.. Merak ediyoruz ya.. Bu hileyi bulacağız..

Teoriler ürettik hemen..

Bilet alanlar arasında kendi adamları var. Tombalada ne yapıyorlarsa onu çıkarıyorlar. Televizyonu o götürüyor.

Hokkabaz torbaları gibi, bu toplar iki açılımlı.. İçine Televizyon kartını koyup kapıyorsunuz.. Ama açarken, öbür açılımı yapıyorsunuz. Gazoz çıkıyor..

Belki de üç kağıt numarası.. El çabukluğu başka kutuya koyuyor kartı.. Siz mesela üç numaralı topa koyduğunu sanırken..

Hile yaptığı tamam da, bizim polis nasıl göz yumuyor, bu İtalyan hokkabazların Türk halkını soymasına..

İki gece gittik Doğan'la standın önüne.. Saatlerce izledik.. Sonunda, gerçeği dehşet içinde keşfettik..

Bu şamatacı, bu üç kağıtçı İtalyan halkı gerçekten kandırıyordu..

Herkes oraya "Bunlar üç kağıtçı.. Saat başı televizyon verirler mi" düşüncesi ile geliyor, bizim gibi komplo teorileri üretiyordu. Bu bulanık kafaları bir iki hamle ile, tam Üç kağıtçı olduğuna inandırıyordu, şamatacı İtalyan, bilerek..

Ve artık kendisi, doğruyu, sadece doğruyu yapıyordu. Onun herkesi aldattığını düşünen insanlar, doğru topu gördükleri, bildikleri halde, kafalarındaki fesat teorisine kanıp, "Bana yutturamazsın" havaları ile yanlış topu gösteriyorlardı.

İnsanları İtalyan değil, kendi kafaları aldatıyordu.

"Bu adam beni kandırıyor" diyen kendi kafaları..

"En iyi yalan, gerçeği söylemektir" diyen filozofu hatırladık Doğan'la.. Onun yalancı olduğuna inandığımız için, "Doğru" dışında her sonuca ulaşıyorduk, her defasında..

***
Galatasaray olağanüstü oynuyor. Harikalar yaratıyor. Alkışlıyorum.

"Bu adam Galatasaraylı.. Bakın nasıl gaz veriyor.."

Galatasaray kötü oynuyor.. Yeriyorum..

"Bu adam Galatasaraylı.. Tahrik ediyor, öfkelendiriyor, gaz veriyor.."

Fenerbahçe iyi yolda.. İyi gidiyor.. Alkışlıyorum..

"Bu adam Fener düşmanı.. Bizi rehavete düşürmeye çalışıyor."

Fenerbahçe kötü oynuyor. Düşüşte.. Yazıyorum..

"Bu adam Fener düşmanı.. Takımı bozmak için elinden geleni yapıyor.."

Özet..

Ben ne yazarsam yazayım, adam kararını vermiş..

"Bu adam Galatasaraylı.. Bu adam Fener düşmanı.."

Oysa, kendi kafasındaki bu fanatiklikten, kendi beynini kemiren bu holiganizmden kurtulsa, biraz soğukkanlı baksa.. Bakabilse..

"Bu adam doğruları, kendi kafasının doğrularını yazıyor hep.." diyecek..

Dediklerimin genelde hep çıkmasına da "Kehanet" diye bakmayacak o zaman.. Gerçekten "Doğru" olduklarını farkedecek..

***
Eğer kendi beyniniz sağlamsa, eğer onun içinde binbir fesat teorisi dolaşmıyorsa, hiç kimse sizi ikinci kez aldatamaz..

Ne demiş Lincoln!..

"Herkesi bir defa, bazılarını her zaman aldatabilirsiniz.. Ama herkesi her zaman aldatamazsınız!.."

Yoksa siz o "Bazıları"ndan mısınız?..

Biz imzasız kağıt parçası..
Altında ne bir imza, ne de bir mühür olan bir kağıd parçası.. Tüm gazete ve Tv spor servislerine fakslanan işte bu..

Altında daktilo ile yazılmış bir Fenerbahçe Yönetim Kurulu yazılı o kadar.. Hepsi o kadar..

Niye o kadar?..

Ya belge sahte.. Biri, bir yerden Fenerbahçe'nin antetli kağıdını ele geçirmiş, oturup yazmış, gazetelere dağıtmış..

Ya da bu duyuruyu gerçekten o yönetimden biri kaleme almış, ama altına imza atmaya çekinmiş.

Çünkü bu bildiride bir insan, sabıkalı bir holigan gurubuna hedef gösteriliyor.. "Vurun, dövün, öldürün" fermanı çıkarılıyor.. Bir saldırı gerçekleşse, sorumluluk almamak "Efendim haberim yok. İmzam da yok" demek için böyle davranmak gerek..

Hıncal Uluç'u hedef gösteren 2093 sıra numaralı, 11. 05. 2001 tarili Basın Bülteni gerçekten Fenerbahçe Yönetim Kurulu tarafından mı kararlaştırılmış ve kaleme alınmıştır?.. Yönetim Kurulu karar defterinde bu bildiri yer almış mıdır?..

Kurul üyeleri bu kararı imzalamışlar mıdır?. İmza vermeyen yönetici var mıdır?..

Önce bu kağıt parçası, yasallaşacak. Hukuksal sonuç verecek hal alacak.. Kim yazmış, kim imzalamış, kim imza atmamış, kim muhalefet şerhi vermiş ortaya çıkacak.

Ben bunları öğrenmek istiyorum..

Düşünce özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne bu açık seçik saldırının, bu tehdit, bu şantaj, bu dehşet belgesinin altında mesela "Uğur Dündar" imzası var mıdır?.. Mesela Atilla Kıyat "Evet" demiş midir?..

Bunları öğrenmek istiyorum..

Bana yöneltilen çok ağır ithamlar ve açık seçik hedef gösterilmemle ilgili görüşlerimi, bu belge yasallaşırsa vereceğim..

Yanıt gelmezse, bu imzasız, mühürsüz kağıt parçası layık olduğu yere, çöpe gidecek!..

Benim sevgili medyam!..
Okan Galatasaray'ı satmış.. Hem de ben demişim.. Medyama bayılıyorum.. Nasıl yontuyorlar nalıncı keserini istedikleri tarafa..

"Sattı" demedim.. "Satsaydı eğer, bundan daha fazla ne yapabilirdi" dedim.. Bu ikisi arasında dağlar kadar fark var..

Hep söylemişimdir.. Galatasaray'da insan olarak en sevdiğim adamlardan biridir Okan.. Maç dışındaki davranışları ile "Adam"dır..

Kaç kez yazdım.. Belki de çok sevdiğimden onu çok eleştirdim.

Okan "Seven eleştirmez" kafasındakilerden değildir, onun için severim.

Böylesi çok.. Sevgiyi alçaltırlar. Onu adeta "Rüşvet"e dönüştürürler. "Ben seni severim, sen de beni eleştirme.."

Olur mu?.. O zaman olur mu?..

Okan ile Emre'ye kızıyorum.. İnter'e o imzaları attıkları anda, Galatasaray'ın beş kuruş transfer parası alamayacağını biliyorlardı. Bile bile attılar..

Yönetimin hatası bin. O ayrı.. Ama "Gitmek isteyeni tutmayız" kuralını harfiyen uygulayan Galatasaray'a imza atıp gene İnter'e giderlerdi. O zaman Galatasaray'ın kasasına da onların yerine adam alacak enaz 10 milyon dolar girerdi. Yapmadılar.. Niye yapmadılar?..

Çünkü İnter "Bonservisiniz için ayrıca para ödeme zorunda kalmazsak, size 2'şer milyon dolar daha veririz" demiş.. Galatasaraylı yöneticilerin açıklaması bu..

Açıklığa kavuşması gereken konu da bu?..

Kapalı kapılar ardındaki Galatasaray'dan sadece dedikodular yükseliyor.. Belki de bu yüzden, Florya tesislerinde yapılmasını dilediğim bir dev şeref panosuna altın yaldızla kazınması gereken isimlere gölge düşüyor..

Tartışmanın lezzeti!..
Sizi bilmem.. Benim için en keyifli şeylerden biridir tartışmak.. Bütün çocukluğum ağabeyimle tartışmakla geçti. O zaman bunca boş vakit doldurma aracı yok.. Boş vakit, gerçekten boş vakit.. Bir kaptırırdık ağbimle kendimizi tartışmaya.. Vaktin nasıl geçtiğini anlamazdık..

Tartışma bir oyundu bizim için.. Babam da teşvik ederdi zaten..

Tartışmayı kazanmak için bilgi lazımdı. Mantık lazımdı.. Farkında olmadan bu ikisinin peşine düşmemiz, harika bir eğitim olurdu..

İlkokul ikinci sınıfta daha, Sokrates'in tartışmalarını okumuşsam, "Ayaklı Kütüphane" diye anılmaya başlamışsam, bundandır..

Yazar olarak da, çok keyif alırım tartışmaktan.. Adam gibi, insancasına, sövmeden, dövmeden tartışabilsek, hani gerçek güneşinin fikirlerin savaşından doğacağı söylemi gibi, okuyanlar da keyif alacaklar, bu arada birşeyler de öğrenecekler..

"Yahu Erman Hoca yanında.. Aranızda tartışsanıza.." diyenler var..

Mesele o değil ki.. Erman Hoca ile yan yana geldiğimizde tatlı tatlı sohbet ederiz. Tartışmamız, kamu oyu önünde olur.. Çünkü her sporseveri ilgilendiren konulardır bunlar. Onların önünde tartışılmasında fayda vardır.

Ne yazık ki, ülkemizde tatlı tatlı tartışma fırsatı pek çıkmıyor.. Çünkü yazarlarımızın çoğunda, bir tartışmayı kaybetmek ölümle eş değerli.. Fikire fikirle yanıt veremeyince hemen sövmeye, hemen belden aşağı saldırıya geçiyorlar. Belden aşağı vurma silahları da hepsinde ayni.. Tıpkısının aynisi..

"Bu mankenlerle gezer. Gecelerin adamı.. Herşeyi bilir zaten.."

Keserim o zaman tartışmayı.. Bir daha da böylelerinin adını ağzıma almam.. Benden cevap alırken reyting yaparlar, tadını alırlar ya.. Gene yanıt vereyim diye Allahın günü dozu arttırıp saldırmaya devam ederler..

Güler geçerim.. Çıldırırlar.. O zaman da kahkaha atarım hallerine..

Bakın geçen hafta "Benim bildiğim Mustafa Denizli Fener'i şampiyon yapar ve gider" dedim.. Yer yerinden oynadı..

Benimle ayni fikirde olmayanların sayısı bin..

Ama Ziya Şengül'ün, Şansal Büyüka'nın karşı fikirlerini kaleme alışları ne kadar şirin.. Ne kadar güzel.. Onlarla hayat boyu tartış..

Kazım Kanat.. Çoğu zaman üstüste konmuş gibi çakışır fikirlerimiz.. Az da olsa, taban tabana zıtlaşır, kapışırız.. Ama sadece fikir düzeyinde.. Aramızdaki sevgi ve saygı düzeyi, artar, eksilmez, tartışıyoruz diye..

Medyaya düzeyli tartışmayı bir getirebilsek, tribünlere de yansıyacak bu hiç şüphem yok..

Ama bu fikirsiz, bu yüzden saldırgan medya holiganları tiraj yapmaya devam ettikçe, hayal gibi geliyor, güzelliklerin artması..

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır