kapat
30.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

Kangurum

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Medyasoft
 
ERDAL BİLALLAR(ebilallar@sabah.com.tr )

Emek mi, sermaye mi?

Yarın 1 Mayıs... Bizim kuşak, 1 Mayıs'ları "İşçi Bayramı" olarak değil, "Bahar Bayramı" bilerek büyüdü... Bizlere o tarihlerde anlatılanlara göre, 1 Mayıs'larda işçiler meydanlara değil, su ağaçlara yürürdü... Ve kırlar, papatyalara bürünürdü...

Kısacası tabiat silkinir, kendine gelirdi....

*
Sonra büyüdük ve 1970'lere geldiğimizde 1 Mayıs'ların İşçi Bayramı olduğunu öğrendik... Giderek kırların boşaldığını, yüzbinlerin meydanlara aktığını farkettik... Artık bizler için ne pikniğin tadı kalmıştı, ne de kurulan salıncağın... Çünkü, yüzbinlerin 1 Mayıs'ı ip atlayarak değil, slogan atarak kutlamaya başladığını gördük...

Ardından mavi gömleği ve kasketiyle Ecevit'i izledik ve dinledik... Ve bir şeyi öğrendik:

Emek en yüce değerdir...

Ama 1980'lere geldiğimizde giderek şüpheye düştük... Çözemediğimiz bir ikileme girdik;

Acaba emek mi yüce, sermaye mi?

Bugüne kadar Taksim'de her 1 Mayıs'ta toplanan yüzbinler... "İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız" sloganını atan işçiler... Hatta 1977'de Kazancı Yokuşu'nda ölümün eşiğinden dönenler...

Söyleyin!

Aradan yıllar geçti de ne değişti?

"Emek en yüce değer" olarak tescil mi edildi?

Hükümetler, sorunlarınıza mı eğildi?

IMF insafa gelip, Ankara'ya, "Çalışana zammı artırın" haberini mi gönderdi?

İş kazaları mı önlendi?

İşçi ezilmedi mi?

Emekli sürünmedi mi?

Yüzbinler kapıya konulmadı mı?

Geleceğiniz, iki dudağın arasında olmadı mı?

Onun için sadece yılda 1 gün meydanlarda slogan atmayın.. Oylarınızla seçtiğiniz 550 milletvekiline bir şeyi anlatın:

Emek en yüce değerdir...

Düşmanların en büyüğü düşmanlığını gizleyenlerdir...

Gazanız mübarek olsun

İzmir Karşıyaka'da Yüksel Çakmur'un inşaatına başladığı, Burhan Özfatura'nın tamamladığı çok katlı otopark şimdi Ahmet Priştina tarafından yıkılıyor... Yüzmilyarlar harcanan yapı dozerlerle, balyozlarla parçalanıyor...

Peki sebep?

Çakmur'un bu inşaata başlamadan önce 1/1000'lik plan tadilatına gidip arsayı yeşil alandan otopark alanına aldırmaması... Bir grup sözüm ona çevrecinin de bunu fırsat bilip yargının kapısını çalıp yıkım kararı çıkartması...

Eminim ki; şimdi Çakmur'un, Özfatura'nın ve çaresiz yargı kararını uygulayan Priştina'nın yüreği sızlıyor... Bu otoparka araçlarını bırakan ve vergileriyle yapılan otoparkın yıkıldığını gören Karşıyakalılar da kan ağlıyor...

Ama birileri savaş kazanmış kumanden edasıyla gülüyor... Beton bloklara balyozların her inişinde sevinçten tepiniyor..

Kimler mi?

Yapmayı değil, yıkmayı seven... Hayatlarında bir tek eser veremeyen... Güneşsiz izbe barlarda ahkam kesen... Traş olmayı, banyo yapmayı bile gereksiz gören... Kendilerine, yaşamlarına özen göstermeyi gereksiz görüp çevrenin üzerine titreyen(!) çevre düşmanı çevreciler... Artık Karşıyaka sokaklarına, kaldırımlarına park edilen araçlar yüzünden yayalara yürüyecek yer kalmıyor... Eminim ki yıkım kararı çıkartan çevreciler(!) de araçlarını kaldırımlara bırakıyor...

Serbest kürsü

Üniversite hastaneleri
Üniversite ve devlet hastanelerinde rezaletler bitecek gibi değil. Bugün resmi rüşvetin alındığı ve suç olmadığı tek yer üniversite hastaneleridir. Hastanızı sevk ettirdiğinizde, öncelikle gece gelip sıraya girerek numara almanız isteniyor. Bunu yapmazsanız zaten muayene olamazsınız. Bu işkence bilhassa çektirilir. Vatandaş çileden çıksın da özel muayene kepazeliğine yani resmi rüşvete razı olsun. Numara alırsanız tahliller için aylar sonraya gün verilir... Yani tedavi olmanız resmen engellenir. Bu süreçte, asistanlar, kapıcılar, müstahdemler size yol gösterir. Bu işin kolayı görevli doktora para ödeyip özel muayene olmaktır. Bunu yaparsanız, tahlil hizmeti 15-20 dakika içinde biter. Bu yolla bir doktorun günlük geliri bir milyarı geçer... Şamil Can (Ankara)

Tüketicinin sesi
* GEBZE'den Sedat Yetiş Karagöz, Edem Mobilya'dan kampanyalı bir çamaşır makinesi alıyor... Kampanyada verilen 37 ekran TV yerine fark ödeyip 55 ekran TV istiyor... Ama o günden bu yana TV'si teslim edilmiyor... Arçelik Müşteri Hizmetleri ise teslim tarihi veremiyor...

* SUADİYE'den Murat Eker, 79 milyon 900 bin liraya bir Siemens cep telefonu alıyor... Ama sadece el ahizesini değiştirmeye kalktığında Kozyatağı Siemens servisi 80 milyon lira istiyor...

* KARAKÖY'deki Göçpa Ltd. Şirketi'nin sahibi Garanti Bankası'ndan aldığı otomobil kredisinin faiz oranı aylık 2.7'den 6'ya çıkarılınca bankaya koşuyor... Aldığı cevap, "Bu kriz faizi" oluyor...

SUÇLANAN KİŞİ VE KURUMLARIN DİKKATİNE...

Vurguncu dil kursu!
TAKSİM'deki English Time lisan okuluna 14 Nisan'da çocuğumu kayıt ettirdim.. Benden 90 milyon lirası kayıt anında olmak üzere toplam 11 taksitte ödeyeceğim 1 milyar 96 milyon 449 bin liralık tek senet imzalattılar.. Bu paraya tüm kitaplar ve 6 aylık kurs bedeli de dahil.. Kurs 16 Nisan'da başlayacaktı... Nisan ayının sonuna geldik hala başlamadı... Gerekçe olarak öğretmen kadrosunu tamamlayamadıklarını, yeterli öğrenci bulamadıklarını ileri sürüyorlar... Ve paramızı da, senedimizi de iade etmiyorlar... Murat Altınkaya

 
Türkiye bu krizden ne zaman çıkar?

3 Ay
6 Ay
12 Ay
1 Seneden fazla

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır