kapat
30.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

Kangurum

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Medyasoft
 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Kim "Kral çıplak" diyecek?

İnsanların, kralın çıplak olduğunu görmekle birlikte "Akıllı, dürüst ve sadık" özelliklerinden yoksun sayılmamak için kıyafetini övdükleri ve bir çoçuğun "Aa kral çıplak" dediği ana kadar da bunu sürdürdükleri "Kral Çıplak" hikâyesini çoğunuz bilirsiniz. Türkiye de maalesef böyle bir noktaya geldi.. Siyasette de, yolsuzluk operasyonlarında da, hatta sanatta da gözü kapalı, hatalı bir uçtan, yine hatalı bir başka uca savrulup duruyoruz.

Bu durumda cesur birilerinin çıkıp herşeyi göze alarak "Kral çıplak" deme yürekliliğini göstermesi gerekiyor.

Zekeriya Temizel'in "Önüme kim çıkarsa temizlerim" şeklindeki (iyi başlayan ama sonunda kolay popülizme dönüşen) banka operasyonları başlangıcından sonra bu "Önüme kim çıkarsa içeri tıkarım" anlayışı hızla yayıldı.

Ceketle kelepçeyi saklayan Çağlar
Bizler de siyasetçi olsun, işadamı olsun haksızlık, yolsuzluk yaparak millete en ufak zarar veren herkesin üzerine gidiyoruz. Ama bu bir "cadı avı"na, "vurun kahpeye" durumuna da gelmemeli.

Bu ülkede bakanlık yapmış, ihracatta Türkiye'ye yüz milyonlarca dolar gelir getirmiş, on binlerce aileye geçim sağlamış Cavit Çağlar'ın elindeki kelepçeleri ceketiyle saklayarak, itile kakıla yurda getirilmesi sağduyulu her vatandaşa üzüntü verdi.. Çağlar herhalde yanındaki polislere "Lütfen ceketimi kelepçenin üzerine örtün" diye rica etmiştir.

Bu da ülkemizde her alanda yapılan yolsuzlukları görmek kadar acı verici..

Aynı konuya bizler de daha öne birkaç kez değinmiştik, geçen hafta Hıncal Uluç, dün Emin Çölaşan da yazdılar. Onlar daha çok binlerce kişinin işsiz kalması ve böyle bir kriz ortamında kendi kaynaklarımızı yok ederek kendimize zarar vermemiz üzerinde durmuşlar.

Oysa çok önemli bir başka nokta da şu; Bu konular yargının işi, onlar yapılan hataları bulup çıkaracaklar ama eğer bu fabrikalar, işyerleri kapatılarak sahipleri tutuklanırsa maddi kayıplar nasıl geriye alınacak?

Örneğin Cavit Çağlar her zaman "Benim mal varlığım zararı karşılar" diyor. Devlet ona kelepçe takıp içeri tıkmak yerine bu mal varlığına el koyarak, kendisini sıkı bir denetimle çalıştırsa zarar çok daha kısa zamanda yerine konmaz mı?

Emin Çölaşan yazısında "Başka hiçbir yatırımı ve üretimi olmayıp parayla oynayanlarla, yatırımları, dışsatımı olan ve on binlerce kişiye iş imkânı sağlayanları ayırmak lâzım" demiş. (Bu kategoridekileri sayarken, Dinç Bilgin'in adını da unutmamalıydı bence..) Çok haklı. Aldıkları kredileri -haksız alınmış da olsa- yine ülkeye, yatırıma harcayanlara adi hırsız, soyguncu muamelesi yapılması da sapla samanı birbirine karıştırmak oluyor. Onların - suçları sabitlendiği takdirde- cezası kendilerine kazanç sağlayamadan bundan sonraki yaşamlarını tümüyle devlete gelir getirmeye adamak olmalı..

Ve artık daha çok sayıda insan bu cadı avının yanlış olduğunu söyleyebilmeli.

(Not: Yolsuzluk konusunda bu kadar hassas davranılan bir dönemde bakanlığının ihalelerinde yolsuzluk olmadığını söyleyemeyen Enerji Bakanı'nın koalisyon ortakları tarafından Yüce Divan'a gitmesinin engellenip, istifanın yeterli olduğuna karar verilmesini hangi temizel.. Pardon Temiz eller anlayışına sığdıracağız onu da düşünmek lazım!)

'Bize göre' iyi bir gösteri
Ben Mydonose Showland'de başlayacak olan "Sultans of The Dance" gösterisini Cumartesi günü izledim. Önce Erdoğan kardeşleri ve tüm dansçıları kutlarım. Fikir orijinal ("kendi buluşları" anlamında) olmasa da iyi, danslar güzel.. Görülmeye değer. Ama birkaç tenkite de açığızdır umarım.

Yılmaz ve Mustafa Erdoğan'ın, gösterildiği her yerde büyük takdir toplayan ve bu tür kalabalık modern dans gösterilerini başlatan "River Dance"i izlediklerini sanıyorum. Kazaska'ya varıncaya kadar neredeyse tüm danslar modernize edilmiş, ayaklar neredeyse görülemeyecek bir hıza ulaşılmıştı. Sultans of The Dance'te ise ayak hareketlerinde çeşit çok az. Benzer hareketler sıkça tekrarlanıyor.. Kıyafetlerde Anadolu kültürünün özgün ve çok çeşitli giysileri iyi değerlendirilememiş. Bazı sahnelerde Yunan giysilerine benzemiş, bazılarında Arap.. Deri giysiler ve yarasaların nedeni anlaşılamıyor.. Karadeniz oyunları olağanüstü güzel ama kadınlı erkekli davullu sahne bize özgü değil, daha çok Arap kültürü olan göbek dansı ise çok fazla. Daha uzun boylu ve ince bacaklı kız dansçılar seçilebilirdi.. Ve dansçıların bir kısmı hiç de profesyonel görünmüyor.

Yine de bu türün Türkiye'deki ilk örneği olarak, emek verilmiş, iyi bir başlangıç.. Ama artık unutmamalıyız ki "Türkiye'ye göre iyi" değerlendirmesi yeterli değil. Dünya standartlarına göre iyi olmak zorundayız. Eğer bu oyun Broadway'e gidecekse üzerinde daha çok uzun süre çalışılmalı.

Filmlerimiz bir İtalyan yapımı olan "Hayat Güzeldir" gibi Oscar kazandıkları, dans gösterilerimiz uluslararası ödüller aldıkları gün başarmışız demektir.

DSP'nin D'si..
Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün büyük bir cesaret ve demokrasi örneği vererek genel başkanlığa aday olması takdire şayandı doğrusu.

TV'de izlediğimiz, oğluna saldırı sahnesi ise korkunç..

Kendi partililerinden benzer tepki olaylarını daha önce diğer siyasi partilerin çoğunda izledik. Cumhurbaşkanlığı adaylığında da gördük. Ama bunu DSP'de, adı "Demokratik" kelimesiyle başlayan bir partide izlemek inanılır gibi değil..

Demek ki hâlâ hiç kimse cesaret edip yıllanmış genel başkanların önüne çıkamayacak. Gerekirse sözle saldırı bile yeterli olmayıp, fiziksel şiddete başvurulacak.

Helâl olsun! Parti liderliğinin babadan, varsa oğula, yoksa manevi oğula geçeceği bir siyasi sistemimiz var. Ve bu gidişle de asla değiştirilmeyecek.

Demokrasimizle övünebiliriz!

 
Türkiye bu krizden ne zaman çıkar?

3 Ay
6 Ay
12 Ay
1 Seneden fazla

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır