Sahnede Erdoğan saltanatı
Türkiye 3-6 Mayıs tarihlerinde Mydonose Showland'de kendi gerçeğini izleyecek. "Sultans of the Dance" gösterisi, ekipteki 120 kişinin yanı sıra Hakkarili iki kardeşin, Yılmaz-Mustafa Erdoğan'ın büyük başarısı...
Aslında Yılmaz Erdoğan olacakları yıllar evvel fısıldamıştı: "Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan..." Keşke bu dizeyi "Vazgeçtik" diye yazsaydı da biz yanında ağabeyinin olduğunu bilip ona göre davransaydık.
Çünkü çocuk olmaktan erken vazgeçmek, Hakkari ve Ankara arasındaki otobüslerde büyümek, Yılmaz Erdoğan'ın deyimiyle "balatayı erken gevşetmeyi" gerektiriyordu. Yılmaz, Ankara'da Ankaralı, Hakkari'de Hakkarili bir çocuğu oynadı hayatında. Şehirde Doğulu şivesiyle konuşmak "kıro" damgasını yapıştırıyordu insanın alnına. Hakkari'deki durum daha da beterdi. Anlattığına göre kazayla bir yaz Hakkari'de "kola olsa da içsek" demiş, arkadaşları "O ne lan" diye sorunca çaresiz "kahverengi, asitli ve acı su" diye anlatmış. Bütün bir yaz Yılmaz Erdoğan'la "Çok sıcak oldu, acı su olsa da içsek... Koka mıydı lan?" diye dalga geçmişler.
Yılmaz Erdoğan, Ankara'da yalnız değildi. Kendinden iki yaş büyük ağabeyi Mustafa ve ünlü babaannesi Süheyla Hanım'la (nam-ı diğer Sürahi Hanım) birlikte kalıyordu. Şehirlerarası seyahatleri ağabeyiyle yapıyorlardı. Dolayısıyla "balatayı gevşetirken" de yalnız değildi. Gevşek balatalar Yılmaz Erdoğan'ın ilerleyen yıllarda başarılı bir yazar ve tiyatrocu olmasına yol açtı. Ama ilacın her bünyeye etkisi aynı olmuyordu... Mustafa Erdoğan vücut dilini kullanmak konusunda yetenekliydi. Hacettepe Üniversitesi'nde Felsefe, Gazi Üniversitesi'nde Kamu Yönetimi okudu. Ama hiçbir zaman halk dansları ile olan bağını koparmadı. Yurtdışında ve yurtiçinde yapılan festivallerde çalıştırdığı topluluklar ödüle doymadı.
Derken Yılmaz Erdoğan "Mükremin" oldu, İstanbul'u mesken tuttu. Mustafa Erdoğan ise Ankara'da yoluna devam etti. Halk oyunlarıyla yatıp kalkıyor bir taraftan da gazetecilik yapıyordu.
İki kardeş her bir araya gelişlerinde yıllardır konuştukları konu tekrar açılıyordu. İkisi de halk oyunlarının koreografiyle sergilenmesi gerektiğini düşünüyordu: "Anadolu'nun söyleyecek çok şeyi vardı.
Birçok kez türküyle, halayla, köy seğirliğiyle söylendi ama yetmez. Halk danslarıyla bunları dünyaya aktarabiliriz."
ZORLU 1.5 YIL
Bundan 1.5 yıl önce Mydonose Showland'ın ortaklarından Yalçın Çevikel ile Erdoğan kardeşlerin fikirleri kesişti. Çevikel, İrlanda halk dansları izlemiş ve "Neden biz de halk danslarımızı böyle sergileyemiyoruz?" düşüncesine kapılmıştı. İşte o gün "Sultans of the Dance"ın temelleri atıldı.
Önce gazetelere ilan verildi. 750 kişi başvurdu, bunların arasından 90 genç seçildi. Elemeler yapılırken Mustafa
Erdoğan ile Beşiktaş Kültür Merkezi'nin fuayesinde konuşmuştuk. Ağabey Erdoğan aradan geçen bu 1.5 yılı anlattı:
"Anadolu'nun her tarafından başvuru geldi. Ve o zaman daha delirmemiştim! Şaka bir yana, o günden bugüne düz bir çizgi üzerinde, düzgün yürümeyi beceremeyen adamlarla çalışmaya başladık. Fakat kafamızdaki fikir çok sağlamdı. Çünkü yöneldiğimiz kaynak yani 'Anadolu' çok güçlü. Böyle bir projenin eşsiz bir gösteriye dönüşeceğini zaten biliyorduk. İnsanüstü bir çabayla çalışmak gerekiyordu. Daha az uyumak, daha az dolaşmak, daha az aşık olmak... Hepsini yaptık."
"Sultans of the Dance"ın 120 kişilik ekibi 1,5 yıl boyunca Şişli Bomonti'de 2000 metrekarelik bir stüdyoyu mesken tutmuş. Bir yandan çalışmalar sürerken bir yandan da harç yapıp kum karılıyormuş. Ortaya üç ayrı stüdyo çıkmış. Üç salona üç isim vermişler: Bale salonuna Duygu Erkal, halk oyunları salonuna Hamza Çivi ve üçüncü salona ise modern dansın yaratıcısı Isadora Duncan.
Dans etmek de sanatın diğer dalları gibi başlı başına bir gönül işi... Ekipteki 90 dansçı bu projede varolabilmek adına önce yaşadıkları mekanları terketmişler. İçlerinde Samsun, Hatay, Adana, Bursalı olanlar var. Mesleklerini bırakmışlar. Doktorlar, öğretmenler de var. Dansçılardan biri İskoç. Türkiye'de tatil yaptığı sırada gazetedeki ilanı görmüş, elemelere katılmış.
IRMAK GİBİ
"Sultans of the Dance" Türkiye genelinden 3 bin dans figürü içeren bir gösteri. Mustafa Erdoğan gösteriyi "Kaynağından akan ırmak" olarak tanımlıyor: "Yola Türkiye gerçeğini vurgulamak için çıktık. İnsanlığın kendini her alanda ilk kez ifade ettiği yerde, ilk dansın silüetinin peşindeyiz. Bastığımız toprak dile geliyor sanki. Aşk tanrısı Diyonisos'tan gelen sese kulak kabarttık. Köylülerimiz onların dansettiği ağaçların gölgesinde yaşıyor." "Sultans of the Dance" bir son nokta değil. Erdoğan'ın dediği gibi "Biz güneşin doğduğu topraklarda yola çıktık ve bugün yolumuza güneşin en çok ısıttığı topraklarda devam ediyoruz."
500 kilo verdiler
Ekibin dört sürekli doktoru var. Estetik, egzersiz, diyetisyen ve masaj uzmanı... Dansçılar ve koreograflar 1.5 yıl süresinde toplam 500 kilo kaybetmiş. Her çalışmadan sonra her biri 2 kilo terliyormuş! Hocalar dahil tüm ekip "dal" gibi... Önce Rus, sonra Amerikalı stretch hocası ile, ardından Hintli hocayla yoga öğrenmişler. Böylece kasları uzamış. Çalışmalar halk dansları adımları, bale ve modern dans konularında yoğunlaşmış. Dansçılar Anadolu ritimlerinin notasyonu, yani davul ritimlerinin notalarla yazılması konulu teorik dersler de almış.
Kim kimi dövüyor?
Yılmaz Erdoğan, bu projenin gerçekleşmesini sağlayan kişi. Mustafa Erdoğan ile Mydonose'u bir araya getiren o. Ve ağabeyinin yaptığı işe inanmış. Ona sürekli "Sen bu işi yıllardır yapıyorsun. Bu projeyi bir tek sen gerçekleştirebilirsin" demiş. Dansçıların motivasyonuyla da bizzat Yılmaz Erdoğan ilgilenmiş. Zaman zaman gelip herkese teatral duruş dersleri de vermiş. Yılmaz Erdoğan'ın halk oyunları anlamında hiç sahne deneyimi yok. Ama ilkokuldayken Hakkari yöresine ait bütün dansları oynarmış.
Mustafa Erdoğan ise İstanbul'a geldiği günden beri Yılmaz Erdoğan'ın evinde kalıyor: "Bir Yılmaz'ın evini, bir de Bomonti'deki stüdyoyu biliyordum. Mydonose'u bile yeni öğrendim" diyor. Yılmaz Erdoğan'dan iki yaş büyük ama "Ben daha genç gösteriyorum" diyor.
İki kardeş birbirine çok yakın. Çocukken sadece bisiklet yüzünden kavga ederlermiş. "Kim kimi döverdi?" diye soruyoruz. Mustafa Erdoğan "Ben döverdim aslında ama, dövmek yerine etkisiz hale getirmeye çalışırdım" diyor. Fakat son 20 yıldır birbirlerinin en yakın arkadaşı olmuşlar. Birlikten doğan kuvvete de "Sultans of the dance" ismini vermişler.
Dansın Sultanları'nı var eden adımlar
KOREOGRAFİ
Mustafa Erdoğan Genel Sanat Yönetmenliğinin yanı sıra koreograf olarak da görev yapıyor. Yardımcı koreograflar ise şöyle: Oktay Keresteci, Sibel Sürel, Nesrin Topkapı, Yıldız Çankaya, Feryal Avcıyaman, Alper Aksoy, Murat Uygun. Koreografi Anadolu'nun mistik dokusunu içeriyor. Çünkü bütün efsaneler o topraklarda doğdu. Homeros, İlyada, Troya, Nuh'un Gemisi hepsi bizim efsanelerimiz. "Sultans of the Dance"de bunlardan izler var. Ateş, tanrılar ve ölümsüzlük konu ediliyor. İyilerin ve kötülerin dünyası daha doğrusu zıtlıkların birlikteliği anlatılıyor.
MÜZİK
Müziklerin genelini Taner Demiralp besteleyip aranje etmiş. Mustafa Erdoğan'ın da besteleri ve derlemeleri var. Erdoğan, dünyada ilk kez 9-8'lik bir modern dans kombinasyonu yaratmış. Çünkü 9-8'lik Trakya'ya özgü bir ritim. Müziklerin çoğu mevcut dans adımlarının üzerine yapılmış. Özellikle Karadeniz ezgileri konusunda Fuat Saka ile çalışılmış. Yardımcı koreograflardan Murat Uygun ritim kompozisyonu bölümünü hazırlamış.
KOSTÜM
Kostümlerin tamamını Canan Göknil hazırlamış. Tüm projenin sanat danışmanı olan Mustafa Erdoğan'ın kostüm konusundaki katkıları da büyük. Modern bir pantolonun ayak paçasına Diyarbakır halk danslarının yöre kostümündeki desenleri işletmek onun fikriymiş.
MAKYAJ
Makyajları Derya Ergün ve Neriman Eroz yaptı. İfadeyi güçlü kırmayı amaçlanan makyajda simler, pullar ve desenler öne çıkıyor. Koreografinin bir bölümünde kullanılan maskları Koray Ariş yapmış.
Sibel Arna
|