kapat
25.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

Kangurum

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Medyasoft
 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Haber haberdir!

Bir defa şunu kafamıza yerleştirelim: Bizim medyamız kendini tutsa(!) veya haberlerine sansür koyulsaydı bile, dünya medyası Swiss™tel baskınını yine gündemin birinci maddesi olarak duyururdu.

Öylesi böylesi yok!

Saçmasapan kanılara; sadece bizim elimizi kolumuzu bağlayan paranoyalarımıza yaslanmak anlamsız.

Dünya medyası bunu yapardı. Yapar! "Kötülüğümüzü" istedikleri için filan değil!

Önemli haber olduğu için...

Daha uçak kaçırma eyleminin buharı tüterken, beş yıldızlı ve adı bile Batı'da ilginç çağrışımlar yapacak bir otele yapılan baskının uluslararası medyada öne çıkmayacağını sanmak ancak cahillik olabilir...

Gelelim bize!

Yanlışlarla doğruları birbirine karıştırıyoruz.

Sözgelimi, "Mavi Çarşı olayı"nı her gün beş kez dakikalarca göstererek ülkeye verilen zarar ve terörün ekmeğine sürülen yağla, medyanın bir otel baskınını sıcağı sıcağına izleyiciye aktarma görevi arasında dağlar kadar fark var.

"Hayır, yok!" diyorsanız, "kamuoyunun haber alma hakkı da yok" diyorsunuzdur gizliden gizliye...

Artık her şeyin adını koymayı öğrenmemiz gerek.

Teröre terör diyemiyorsak, habere haber muamelesi yapmakta zorlanmamız da normal!..

Ama artık bu tutumu "anormal" olarak algılamanın zamanı geldi geçiyor.

Teröre terör, habere haber demeliyiz. Geç olmadan!

***
"Mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim" diyen Osmanlı Nazırı gibi bizim yetkili ve etkililerimizde de şöyle bir kanaat oluştu: Medya olmasa ülkeyi ne güzel idare ederiz; haber olmasa sorun da olmazdı!..

Ama tabii şunu da biliyorlar: Medya olmasa kendilerinden kim haberdar olacak?

Medya olmasa nasıl pohpohlanacaklar, nasıl okşanacak egoları? Medya olmasa çevrelerindekiler hariç kim alkışlayacak onların gücünü?..

Sanki köşeye burada sıkışıyorlar.Yoksa, "Yasak!" deyiverip işi bitirecekler.

Yine de taşlar bir kere yerinden oynadı diye düşünmek, inanmak istiyorum.

Medyada da, siyasette de, toplumun güç odaklarında da taşlar yerinden oynamaya başladı.

Sonuçta medya da, onlar da sarsılıp kendilerine gelecek.

Sonuçta, medyatik kayıtsızlıklarla "karşı propagandaları" birbirinden ayıracağız.

Televoleler yüzünden haberleri; haberler yüzünden televoleleri eleştirmeyecek kadar olgunlaşacağız çok yakında...

Bilgilenmek ihtiyacıyla, bir görüntüyü bin kez izleyip oturduğumuz yerde beynimizi uyuşturma ihtiyacı arasındaki büyük farkı çok yakında hem medya hem de kamuoyu anlayacak, hiç kuşkum yok!

OKURKEN
Bir uzak tarih, bir yakın tarih

İki kitap var elimin altında. Birincisi, eğer Açık Radyo dinleyicilerindenseniz kent sorunlarını gündeme getiren "O Belde" programından tanıyacağınız Mehmet Ali Gökaçtı'nın "Geographika"sı; ikincisi bizim Ali Bayramoğlu'nun "Türkiye'de İslami Hareket" adlı kitabı.

Geographika "Yeniden Keşfedilen Yunanistan"

t Epeydir konusunu bu kadar "dolgun" biçimde ele alan bir kitapla karşılaşma-mıştım: "Geographika" hem dolgun hem de olgun bir çalışma. Neden? Çünkü hem Antik Yunan'dan başlayıp Hıristiyanlık ve Osmanlı dönemlerinde en ince ayrıntısına kadar girerek anlatıyor Yunanistan'ı... Hem de, şu kadar basamak inerseniz şu agora ve tapınakla karşılaşırsınız, bu sokağa girerseniz Mustafa Ağa Camii'ni görürsünüz ama zarif şadırvanı ne yazık ki yıkılmıştır tarzındaki yaklaşımla, o coğrafyayı tanımak isteyene net biçimde kılavuz bilgiler veriyor... Yani kitabı okurken bir yandan Yunanistan'ı geziyorsunuz, bir yandan da öğreniyorsunuz. Bazen sırtımızı döndüğümüz, bazen yüz yüze geldiğimiz bir coğrafya ve tarihe bildik resmi söylemlerin ötesinden bir bakış. Şunu da belirteyim: Ara ara ve rastgele sayfalarını açıp okuması da keyifli kitaplar vardır ya, onlardan.

(İletişim Yayınları)

"Türkiye'de İslami Hareket 1994-2000"
* Ali Bayramoğlu'nun kitabı 28 Şubat'ta duvara çarpan 90'lara has siyasi-toplumsal panoramayı ele alan makalelerden oluşuyor. Sosyal-politik korkularımız, toplumsal gerilimlerimiz, kimlik sorunlarımız ve çözümlerimiz...

Ve tabii cemiyetle devlet arasında kalan cemaatlerimiz... Hepsi bu yazılarda kendine bir yer buluyor. Ali'yle Yeni Yüzyıl'dan beri birlikteyiz. Bu yazılara kaynak olan süreçleri kısa dönem hariç, birlikte yaşadık. Onu "bugün şunu yazmalıyım" demeye iten olayları ve "motive"leri kimi zaman "içerden" gözlemledim. Bu yüzden yazılarına ayrı bir yakınlık duyuyorum. Ancak kitap, o yazıların yeniden ve akademik bir süzgeçle elden geçirilmiş hallerinden oluşuyor. 2000'li yıllara nasıl bir siyasal-toplumsal çerçeveden gelip ilerlediğimizi anlamak için okunmalı. (Patika)

ALTYAZI
Wanda: İnsanlardan nefret ediyorum.

Henry: Ben etmem! Ama etrafımda olmadıkları zaman kendimi daha iyi hissediyorum.

(Barbet Schroeder'in yönettiği 1987 yapımı Mickey Rourke'un aslında yazar Bukowski'yi canlandırdığı Barfly'dan)

 
Gündemi en çok nereden takip ediyorsunuz?

İnternet Haber Portalları
Günlük Gazete
Televizyon
Radyo

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır