kapat
25.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

Kangurum

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Medyasoft
 
ŞELALE KADAK(skadak@sabah.com.tr )

Derviş: Çevreci duygusal ve gerçekçi

Haftasonu Antalya'daki toplantıda Bakan Derviş'in Türk-İş Başkanı Bayram Meral'i dikkatle dinlerken kimi zaman anlatılanlardan hüzünlendiğine, kaşlarının çatıldığına, kimi zaman da kendini tutamayarak Meral'i alkışladığına tanık olan bir gazeteci olarak şöyle düşündüm. Elinden gerçekten gelseydi Derviş, Meral'e işçi zammı konusunda müjde verecekti. Meral sadaka istemediğini vurguluyordu. Faydası olacaksa 85 milyon liralık asgari ücret de helal olsundu. Ama artık 'bittik' diyordu. Derviş'in programı açıklarken verdiği hastabakıcı örneğini Antalya'daki konuşmasında bir kez daha hatırlattığı düşünülürse, Meral'in 'meydanlarda görüşürüz' cümlesiyle sona eren toplu sözleşme pazarlığından Derviş'in mutsuz ayrıldığı ortadaydı.

Kemal Derviş, Türkiye'ye geldikten sonra ilk kez Ankara'dan uzun sayılacak bir süre ayrı kaldı. Onun örneğin çevreci bir bakan olduğu ise Antalya'da anlaşıldı. Kuzeninin yöneticiliğini yaptığı Dedeman Oteli'nde kalan Derviş'in bir hareketi çok sevimli bulundu. Bir çok otel banyosunda olduğu gibi Derviş'in odasında da çevreye verilen önem gereği havluların değiştirilmesi isteniyorsa yere atılması aksi takdirde değiştirilmeyeceğine dair bir kart bulunuyordu. Derviş'in bu kartı alıp odasının kapısına astığı belirtiliyor. Çevre yatırımlarına önem veren Derviş, Manavgat civarında Dünya Bankası'nın da içinde olduğu çeşitli çevre yatırımlarını incelemeden duramadı.

Babası gazeteciliğe bulaşmış
Gelelim Derviş'le ilgili yeni öğrendiğim ve biz gazetecileri ilgilendiren bir özelliğine. Duyduğum şuydu, Kemal Derviş'in babası olan ve döneminin sayılı zenginleri arasında sayılan işadamı Rıza Derviş de bir gazeteciydi. Antalya'da toplantı sonrası kendisine bunun doğru olup olmadığını sorunca, Derviş, 'Evet ama başarılı bir girişim değildi' diye anlattı.

Baba Rıza Derviş gazeteciliğe bulaşmıştı ancak bu uzun süreli olmamıştı. Kemal Derviş'ten öğrendiğime göre baba Derviş, Hareket Gazetesi isimli bir gazeteyi çıkarmıştı ve oğul Derviş, o yıllarda henüz 5 yaşındaydı. Bana gelen bir başka bilgiye göre ise 1960'lı yıllarda yayınlanan Hür Vatan isimli gazetenin ortakları arasında da Rıza Derviş bulunuyordu.

Derviş, Antalya'daki ilk gününde sabahın 5:30'unda uyandığını, havanın tenis oynamaya müsait olup olmadığını anlamak için balkona çıktığını ve o sırada dışarda bir gazeteci grubunun bekleştiğini gördüğünü anlatmıştı.

"Sizin orada olmanızdan dolayı değil, hava soğuk olduğu için tenisten vazgeçtim" diyerek kendisini yakın plan takip eden gazetecilere yine gülümsemişti. Derviş'in gazetecilere karşı olan bu sonsuz hoşgörüsünde babasının bir etkisi var mı acaba?

AB: Türkler pazarlık yapmayı bilmiyor
Kriz hep önceliklerimizi değiştirip duruyor. Avrupa Birliği'ne üyelik çalışmaları gündemin arka sıralarına çoktan itildi belki ama son zamanlarda iş çevrelerinde elektronik posta aracılığıyla dolaşan bir araştırmaya dikkat çekmekte fayda var. Aslında araştırma bundan yıllar önce yapılmış. OECD tarafından Türk yetkililerin isteği üzerine yapıldığı iddia edilen araştırmaya göre, Türkler'in kişisel özellikleri, sıkı pazarlık yapma kapasitesinin şart olduğu Avrupa Birliği'nde bir engel teşkil ediyor ve iyi pazarlık yapabilmesi için Türkler'in bazı özelliklerini terketmesi gerekiyor.

İşadamları arasında, Avrupa Birliği'nde Türkiye'nin faydalanabileceği pek çok fonların olduğu ancak Türk heyetlerinin bu fonlardan pay kapmak için yaptıkları pazarlıklarda başarılı olamadıklarına dair görüşler sürekli dile getirildi. Araştırma belki geçmiş yıllardaki Türkler'i anlatıyor diyebilirsiniz. Ancak işdünyası bunun hala geçerli olduğunu düşünüyor olmalı ki, şugünlerde birbirine bu araştırmayı gönderiyor.

Sizinkilerde takım ruhu yok
Bürokrasinin çeşitli birimlerinde görev almış Türkler'le yapılan anket ve toplantı tarzı bir çalışmadan sonra ortaya çıkan araştırmada özetle Türkler şöyle tanımlanıyor:

"Pazarlık görüşmelerinde genelde uzlaşmacı tavır yerine zıtlaşmacı tavrı yeğliyorlar. Oysa AB'de daha işbirlikçi ve esnek bir yapı var. AB üyeleri için 'anlaşmak' anahtar kelime ve üyeler 'almak için fedakarlığa hazır olmaları' gerektiğinin farkında. Türkler takım çalışması yapmıyor. One-man show yani tek bir adamın gösterisini tercih ediyor. Herhangi bir konu gündeme geldiğinde, Türkler genelde konuyu tanımlıyor. Aslında gayet de iyi yapıyorlar ve hiçbir detayı atlamıyorlar. Türkiye'deki eğitim sistemi tanımlayıcı davranışı cesaretlendiriyor olmalı. Ancak analitik kapasitenin gelişmesi engellenmiş. Oysa AB'de başka ortakların ne düşündüğünü anlamak ve satır aralarını okuyup, doğru bir şekilde analiz yapmak önemlidir.

Türkler genelde kısa vadeli konulara konsantre oluyor. Günlük kaygılara fokuslanıp, uzun vadeli konuları kaçırıyorlar. AB'de uzun ve kısa vadeli elementler birlikte rol oynuyor. İkisini birlikte iyi bir şekilde kullanan ülkeler başarılı performans gösteriyor. İyi bir müzakereci, kısa vadeli konuları ustalıkla gündeme getirirken, gizli ajandasında stratejik önemi olan uzun vadeli ilgi alanlarıyla ilgili de bazı silahlarını saklamayı ihmal etmez.

Uluslararası ortamlarda hata yapmaktan ise korkuyorlar. Bu belki mükemmelliyetçi davranıştan, yabancı dil zorluğundan ya da kendine olan güvensizlikten kaynaklanıyor. Kendilerini doğrudan ifade etmiyor, genelde bir saptama yapmadan konunun etrafından dolaşıyorlar. Çoğu zamanda bulanık ve donuk bir şekilde konuşmayı sonlandırıyorlar. Bir topluluk önününde konuşma yapma, dinleyicileri kontrolleri altında tutma kapasiteleri de pek iyi değil."

 
Gündemi en çok nereden takip ediyorsunuz?

İnternet Haber Portalları
Günlük Gazete
Televizyon
Radyo

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır