Uzak denizlere yelken açan maceracı bir kaptan, sefere çıkmadan önce tayfa arıyormuş.
Limanda beklerken üç kişi gelmiş yanına.
Biri demiş ki:
"Kaptan, dünyanın en iyi gören adamı benim. İnsanlar içinde benden daha keskin gözlü biri yoktur."
Öteki:
"En hassas kulak da bendedir." demiş. "Kâinatın en iyi duyan adamı benim."
Kaptan bu iki tayfanın söylediklerinden çok memnun kalmış.
Üçüncüye dönmüş ve "Peki senin marifetin nedir?" diye sormuş.
Üçüncü tayfa "Benim canım sıkılır kaptan!" demiş.
"Nasıl yani?"
"İşte, basbayağı canım sıkılır!"
O zaman kaptan demiş ki "İkinizi işe alıyorum. Üçüncüye ise güle güle."
Ama üç tayfa çok yakın arkadaş oldukları için kaptana demişler ki "Ya üçümüzü birden işe alırsın ya da hiçbirimizi. Anca beraber kanca beraber."
"Eh!" demiş kaptan. "Gelin o zaman."
Birkaç gün sonra gemi denize açılmış, okyanuslarda fırtınalara yakalanmış; aylarca kara görmeden, yönlerini yitirerek, umutsuz bir şekilde ilerlemişler.
Bu karanlık günlerden birinde iyi gören tayfa elini gözlerine siper ederek ufku taramış ve
"Müjdemi isterim kaptan!" demiş.
"Buraya yedi günlük mesafede bir deniz feneri görüyorum. İçinde de tel gözlüklü, beyaz sakallı yaşlı bir fenerci var."
Bunun üzerine iyi duyan tayfa elini kulağına atmış, dinlemiş, dinlemiş, sonra:
"Evet kaptan, arkadaşım doğru söylüyor." demiş. "Yaşlı fenerci merdivenlerden inerken ayak seslerini duydum. Hatta tel gözlüğünü düşürdü de, tık diye bir ses çıktı."
Üçüncü tayfa " İşte kaptan" demiş. "Benim bunlara canım sıkılıyor."