Ulusal Ekonomik Program ekonomi alanında başlatılacak "Kurtuluş Savaşı"nın eylem planı olacaktı.
Ama savaş bir türlü başlamıyor.
Üretim ve ticaret öldü.. İşsizlik çığ gibi büyüyor. Bu gidişle önümüzdeki 6 ayda işsizler ordusuna 1 milyon kişi daha katılacak.
Ödenmeyen ücretler, vergiler, sigorta primleri, çekler, senetler çoğalıyor.
Program ilân edildi ama para, kur ve maliye politikaları, dış yardım kesinleşmediği için eksik kaldı.
Ekonomik kurtuluş savaşının komutanı Derviş halâ cephe gerisinde şortla, bornozla ve portakal çiçeklerini koklayarak halka her şeye rağmen hayatın yaşanmaya değer olduğu iyimserliğini vermeye çalışıyor.
Bu da lâzım ama eylem ne zaman?
Herkes katılacak..
Program, düğmeye basacak bir iktidar iradesi bekliyor. Gecikme bu programı rafta eskitecek, krizin maliyetini büyütecektir.
Dış yardım gerçekleşene kadar atılması gereken adımlar, verilmesi gereken kararlar, sağlanması gereken uzlaşmalar vardır.
Tasarruf yapılacak, özveri tüm kesimler arasında hakça paylaştırılacaktır.
Başka yolu yok ama...
Sendikalar, kamu toplu sözleşmelerinde yüzde 5 refah payından bile vazgeçmiyorlar. İşsizlerin 10 milyona dayandığı, ekonominin küçülüp yoksulluğun arttığı bir ülkede sendikalar hangi refaha ortak olmak istiyor?
Ekonomik sorumluluk ve ulusal bilinç, bu savaşta onlardan özveri beklemiyor mu?
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu "Hortumlama olmasaydı ülke krize girmezdi" dedi. Ekonomik kurtuluş savaşının talep ettiği tasarruf fedakârlığına katılmak istemeyenler şimdi bu yorumu kötüye kullanmazlar mı?
Türkiye, geçmişi unutmadan yeniden yapılanmanın getireceği güvenli bir geleceği kurmak zorundadır. Bunun için halka umut ve heyecan vermek lâzım.
Geçmişin hesabını yargı soruyor.
Yargının vicdanına hukukun dışında yükler yüklemek, adalete hizmet etmeyeceği gibi ekonomiyi de kurtarmaz.
Herkes, üretim iklimini yaratacak reformlara, piyasaları çalıştıracak kararlara ve ekonomiye fon yaratacak tasarrufa en etkin ve yaygın katılımı sağlamaya yoğunlaşmalıdır.
Krizi yaratan linç eğilimi bizi krizden çıkaramaz. Ülkeyi yönetenler sabah uyandıklarında "Bugünü kurtarmak için ne söylemeliyim?" sorusunu değil, artık...
"Yarını kurmak için bugün ne yapmalıyım?" sorusunu sorsunlar kendilerine..