kapat
07.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner

Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansinvest
 
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )

11 milyon köylü, 5 milyon esnaf

Kriz bir bakıma umut. Hayatımız değişip, çağdaşlaşacak. Bunu ağlaya ağlaya yapmak zorunda kalmayabilirdik. Ama kurnazlık akıldan, gizlilik saydamlıktan iyidir sandık. Şimdi hayat bize böyle olmadığını öğretiyor.

Ekonomik ve siyasal kriz mevcut düzeni tuz buz ettikçe sinirler geriliyor, geleceğe güvensizlik artıyor. Halbuki gelecek, yitip gitmekte olan bu eskinin içinden doğacak.

Krizden kurtulmak için uğraşırken, bugüne kadar ilgilenmediğimiz farklı birçok yüzümüzü de görüyoruz üstelik.

Örneğin şekerpancarı, düne kadar kimsenin dönüp bakmadığı, sadece bu sektörden ekmek yiyenlerin ilgilendiği cazibesiz bir konuydu. Halbuki hem Avrupa Birliği hem IMF açısından mutlaka ele alınması gereken acil sorunlarımızdan biri olarak kırmızı ile işaretli bir köşede durmaktaydı. Kriz, bu konuda köklü değişimler yapılmasını zorunlu kıldı. Çünkü dış yardımın ön şartlarından biri de, yıllardır bütçeye büyük yükler yükleyen bu konunun ekonomik aklın sınırları içine alınmasıydı. Üstelik bunu gerçekleştirmemiz gerektiği, 8. Beş Yıllık Plan'da da yazılıydı. Ne yapılması gerektiğini görmüştük ama dışardan biri bizi zorlamadan bunu yapmamıştık.

Hafta ortasında Meclis'ten geçen yasa şekerpancarı fiyatının önümüzdeki yıldan itibaren artık piyasada belirlenmesini emrediyor. Dış dünyada bir ton şeker fiyatı 220 ila 250 dolar arasında değişirken, iç piyasada bu fiyat 600 dolar civarında. Üstelik devlet şeker fabrikaları, özel sektöre oranla şekeri daha da yüksek bir fiyata mal ediyor. Sonuçta bütçeye ağır yükler biniyor. İç tüketim ihtiyacından daha fazla şeker üretmek ve bunu dünya piyasa fiyatlarının çok üzerinde yapmak, başta şeker pancarı üretenleri olmak üzere hepimizi yoksullaştırmakta. Şimdi buna akılcı bir çözüm bulunuyor.

Türkiye'yi hiç tanımadığımız da bu krizle birlikte biraz daha netleşiyor. Durgunluğun ilk anda kurşunladığı esnafın yaşam çilesi çekilmez bir hale geldi. Her gün öfkesi burnunda esnafın sokak eylemlerini izliyoruz.

Boş lafların sonu
Önceki gün, Türkiye'de ne kadar esnaf olduğu konusu aklıma takıldı. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün istihdam rakamlarına bir kez daha baktım. Aile yanında ücretsiz çalışanların, kısacası tarımdaki işsizlerin, toplam ücretli ve maaşlı sayımıza eşit olduğunu görerek yeniden hayıflandım. Bu da toplumsal iskeletimizin çarpıklığını çok net ortaya koyan ama kimsenin dönüp bakmadığı bir konu.

Mevsimlik ve arızi işçiler, işverenler, kendi hesabına çalışanlar ve ücretsiz aile işçileri sınıflaması, aradığım esnaf sayısını vermedi.

Devlet İstatistik Enstitüsü'nün Hanehalkı İşgücü Anketi'nde düzenli ve özel işyeri sayısı 7.5 milyon, sabit olmayan işyeri sayısı 1.5 milyondu. Onu da aklımın bir yerine not ettim ama esnaf sayısını bu da tam netleştiremedi.

Devlet İstatistik Enstitüsü'ne ve Devlet Planlama Teşkilatı'na çağa uygun bir ivme vermek istediği için olmadık haksızlığıa uğrayan Prof. Dr. Orhan Güvenen'i aradım. O, kendi zarafeti içinde, resmi rakamların arkasındaki Türkiye'yi tanımanın ne kadar zor olduğunu anlattı. Daha kesin bir rakam için de Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu'nun kayıtlarına bakmamı önerdi.

Esnaf sayısı kaç?
Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu, esnaf sicil kalemine kayıtlı olanları 2 milyon 750 bin kişi olarak veriyor. Odalara kayıtlı esnaf sayısı ise bundan bir milyon fazla. İki rakam tutmuyor.

Özetle, Türkiye'de esnaf sayısını bile henüz net bir şekilde öğrenmemiz mümkün değil.

Akademisyen bir dostum ise, "akıl yürütme yöntemi" ile çıkardığı bir tablo gönderdi. Toplam çalışanı 22 milyon kabul edince bunun on bir milyonu tarımda. On bir milyonu ise tarım dışında.

Tarım dışındaki on bir milyonun iki milyonu devlet memuru. Yarım milyonu KİT çalışanı. Gelir Vergisi beyannamesi veren "serbest meslek" erbabı ise bir milyon kadar.

İki buçuk milyon özel sektör çalışanı var. Bunlar ücretliler.

Geriye de beş milyon esnaf kalıyor.

Esnaflık, küçük ticaretle geçinen ya da el zanaatları ile meşgul insanlarımızı kapsıyor. Hayatta hiçbir becerisi olmadığı için işporta arabasında yaşam kavgası verenler de, kayıtlarda yer almasa da "esnaf" sayılıyor. Ayrıca, çalışanlarımızın yüzde sekseninin "meslek sahibi" olmadığı düşünülünce, esnaflığın ne kadar geniş ve dalgalı bir grubu kapsadığı görülüyor. O nedenlerle de resmi rakamlarda ortaya çıkmıyor.

Türkiye kendini tanıyor
Ekonomik ve siyasal kriz, Türkiye'yi ister istemez değiştirecek. Türkiye'nin, özellikle de Ankara'nın, "kendini tanımaktan" ödünün koptuğunu görüyoruz. O nedenle bir esnaf sayısını bile doğru olarak bulamıyoruz.

Kriz, bizi çökerten, bugüne kadar gözlerden saklanmış bütün temel sorunlarımızı ortaya çıkarıyor. 8. Beş Yıllık Plan'da yazılan ama Ankara'nın inisiyatifine bırakılsa dokunulmayacak olan şekerpancarı gibi bizi yoksullaştıran konular gündeme geliyor.

Siyasetçi portresi değişiyor
76 yıllık Cumhuriyet bizi getire getire altı milyonu gizli işsiz, on bir milyon köylü ile aracılık yaparak geçinmeye çalışan beş milyon esnaftan oluşan bir toplumsal yapıya getirdi. Bu yapının yarattığı siyasetçi, toplumsal sorunları aşmaya yönelik bir teknisyen titizliğinden ziyade oy avcılığından ibaret bir bezirganlığı benimsedi.

Bugün ise, teknik konuların yavaş yavaş öne çıktığını görüyoruz. Nitelik kazanamadığı için yoksul kalan bir ülkenin, kendi çıkmazını ancak kendini tanıyarak çözebileceğini anlıyoruz.

Bu, siyasetçi portresini de değiştirecek. Türkiye'nin kadrolarının resmi dokümanlara yazdığı ama siyaset müessesesinin ilgilenmediği temel konular gündeme gelecek. Aynen şekerpancarında olduğu gibi. Şekerpancarı sorununu dış zorlama olmadan Ankara bunca yıl neden çözmedi? Şimdi yasa çıkınca ortaya dökülen endişelere mahal bırakmadan bu sorun aşılamaz mıydı? Akıllar neredeydi?

En azından, diğer sorunlarımızı başkasının aklına gerek kalmadan kendi aklımızla çözme aşamasına geliyoruz.

Kriz o nedenle bir bakıma umuttur. Köylünün, esnafın, siyasetçinin özetle hepimizin hayatı değişip, çağdaşlaşacak.

Bunu ağlaya ağlaya yapmak zorunda kalmayabilirdik. Ama akla inanmadık. Kurnazlık akıldan, gizlilik saydamlıktan daha iyi sandık. Şimdi hayat bize bunun böyle olmadığını öğretiyor.

Epey acı çekiyoruz ama bunu öğrendiğimizde yepyeni ve mutlu bir hayatımız olacak.

 
İstanbul 2008 Olimpiyat Oyunlarına seçilebilicek mi?

Kesinlikle Evet. En güçlü aday İstanbul ve bu sefer seçilecek.
Hayır. Rakip ülkeler daha üstün özelliklere sahip İstanbul yine yenilecek.
İstanbul başarılı olabilir ama Uluslararası Olimpiyat Komitesi İstanbul'u seçmeyecek.

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır