kapat

04.03.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Gönüllerin yemek mucidi
Teşvikiye'deki mağazasında yıllardır enteresan kıyafetler tasarlayan Gönül Paksoy 'yemek stiliyle' karşımızda. Dillere destan davetleri için icat ettiği yemekler, şimdi 'Yemek Tasarımları' kitabında

Gönül Paksoy'u bir iki cümlede tarif etmek zor. Adanalı. Adana'nın tanınmış, zengin bir ailesinin kızı. Kimya mühendisliği okuduktan sonra üniversitede kalıyor. Sonra karaciğerinden rahatsızlanıyor. Beş ay okula gidemeyince okulu özlemediğini anlıyor. Kilim dokumaya başlıyor. Derken takı yapıyor. Ardından kıyafet tasarlıyor... Hiçbir tarzın, trendin ve modanın takipçisi olmuyor. Hiçbir yerde rastlamadığınız ipekliler, özel dokunmuş yünlüler ve trikolarla yüzlerce koleksiyon oluşturuyor.

Gönül Hanım'ın bir diğer özelliği de yılda bir dostlarına Teşvikiye'deki mağazasında davet vermesi. Bu yıllardır süren davetlerin en önemli özelliği hiçbir yerde yiyemeyeceğiniz yemeklerin yenmesi. Neden? Çünkü yemekler onun icadı, onun tasarımı. Yani o bir yemek muciti!

ÖRTÜSÜZ MASADA ASLA YEMEM
Dillere destan bu davetlerin mönüsü her yıl değişiyor. Yıllar içinde yüzlerce yemek! Dostları ısrarla bu tariflerin yayınlanması gerektiğini söylüyor. Baskılara daha fazla dayanmayarak geçtiğimiz ay bir kitap çıkartıyor Gönül Hanım: "Gönül Paksoy'dan Yemek Tasarımları."

Paksoy, öğlenleri evinde davet vermek adeti olmadığı halde bizi son derece şık bir sofrada, yine en az sofra kadar şık yemeklerle karşılıyor. Uzun uzun yemeklere ve sofraya bakıyoruz. "Sofra gerçekten önemli benim için. Yatılı okulda raptiyeyle tutturulmuş muşamba üzerinde yerdik ve hiç sevmezdim. Daha sonra hiçbir zaman kafeteryada yemek yemedim. Örtüsüz bir masada yemek yemeyi sevmiyorum. Bisküvi yerim, iştahımı akşam yemeğine saklarım."

Gönül Paksoy, bizim tam tersimize, acıkmayan insanlardan. Onun için yemeğin, doymaktan öte bir anlamı var. O yemeği bir sanat eseri olarak görüyor!

YEMEK SANATÇISI
Böyle bakınca binlerce denenmiş ve onaylanmış yemek tarifi varken, yeni yemekler yapıyor olmasını anlıyorsunuz. Boya bir ressam için ne demekse malzeme de Gönül Paksoy için o anlama geliyor. Armut ve bir demet menekşe, onun sofrasında salata malzemesi olabiliyor; çilek ıspanakla birleşebiliyor, bal kabağı yemek olabiliyor, kurutulmuş nektarin pilava

girebiliyor. Ve hiç tahmin etmeyeceğiniz kadar mutlu evlilikler çıkıyor ortaya.

Soğanlı sarı biberli tavuğumuzu yerken bir yandan anlatıyor: "Bütün yemek temelimi anneannemden aldım. Kölemenoğullarından geliyordu ve eskilere dayanan bir mutfağı vardı. Yemek yapmanın bir eğlence olduğunu ondan keşfettim. Sokağa çıkıp oyun oynamaktansa onu izlemeyi tercih ederdim. Ben malzeme aramam. Çıkarım Beyoğlu Balık Pazarı'na, ne malzeme var bakarım. Ona göre yemek yaparım. Tarife göre malzeme arayıp bulamazsanız ertelemek zorunda kalırsınız. Ertelemeye vaktim yok."

Gönül Paksoy'un mutfağında alışılagelmiş malzemeler yok. Et, yok denecek kadar az. Sarımsak ve salça hiç yok. Yağ, sızma zeytinyağı olmak şartıyla var. Kızartma yok. Çoğunluğu buharda pişiyor, gerisi de sote ediliyor ya da fırında pişiyor. Buna karşın ıtır, taze zencefil, portakal, mandalina kabuğu vazgeçemediği malzemelerden. "Sarımsak ya da salça çok baskın aromalar. Bütün yemekleri birbirine benzetiyor. Ben tüm malzemelerin tadına varmayı seviyorum. Zengin bir doğa var. Onu kullanmamak haksızlık." Uyarmayı da ihmal etmiyor: "Enginarı yediniz mi? İstanbul'da yiyebileceğiniz ilk körpe enginar."

Paksoy'dan tarifler
Soğanlı, portakallı, sarı biberli tavuk

Yarım kilo soğanı dik olarak uzun dilimlere ayırın. Tencerenin dibine yerleştirin. Üzerine 1 yemek kaşığı şeker serpin. Üzerine kuşbaşı doğranmış 4 adet kemiksiz tavuk butu koyun. Tuz, karabiber, ince dilimler halinde birkaç parça limon ve portakal kabuğu koyun. Yarım bir portakalın suyunu ilave edin ve hiç su ve yağ koymadan kaynayıncaya kadar yüksek, sonra çok kısık ateşte yarım saat pişirin. Bir sarı biberi elma soyar gibi 1 santim genişliğinde şerit şeklinde kesin. Genişçe bir tavaya 20 santim çapında bir halka halinde koyup bir tatlı kaşığı zeytinyağı, tuz, karabiber ve bir parça limon ve portakal kabuğuyla önce yüksek ateşte, sonra kısık ateşte hiç çevirmeden sote edin. Biberleri servis tabağına çemberi bozmadan yerleştirin. İçine soğanları ve üzerine de tavukları koyun.

Mutlu Tönbekici


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır