kapat

04.03.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Baba bana bayramı anlat
Komşuların bütün kapıları kapalıydı. Hiçbir şey babalarının anlattığına benzemiyordu. Bayram yerlerinde atlı karıncaların ve cambazların yerine kaybolmuş bir çocukluğun betonlaşmış anıları vardı. Ne ipek mendiller kaldı ne de horoz şekerleri

Her biri mutluluğun fotoğrafıydı sanki... Keten helvasına bulanmış yüzlerinde, coşkunun ve bayram heyecanının izlerini bulmak mümkündü.

Cepleri rengarenk cam "misket" ya da toprak "bilya"larla doluydu. Arka ceplerine Lion Melba'nın çikolatasının kartlarını, zulaya da bayram hasılatını koyarlardı. Şehzadebaşı'ndaki Turan ya da Milli sinemada arka arkaya 4 film seyretmek ya da "31 Kasım Tekmili Birden" "Kahraman Köpek Lassie" ile bayramı değerlendirmek, çocuklar için eşi bulunmaz bir hayat parçasıydı.

Çifte tabancalı kovboy veya Yavuz kıyafetli "iyi aile çocukları" ile mahalle haşaratlarını eşitleyen tek alan bayram yerleriydi.

Çünkü atlı karıncalar, dönme dolaplar, hedefe atışlar ve bin bir çeşit oyunlar, bütün çocukları eşitlikle kucaklayacak kadar zengindi.

O çocukların küçümen ve "çipil" gözlerindeki dünya giderek daha bir büyüdü. Bilmeseler de Özdemir Asaf'ı, "Dünya Kaçtı Gözüme" diye hayata göz kırpıyorlardı. Yaramaz, şopar ve ele avuca sığmaz afacandılar. Ama karnelerinde "Hal ve Gidiş" ile "Yurttaşlık" derslerinin "Pekiyi" oluşu da o hayata başka bir renk ve anlam veriyordu.

Büyüdüler... Yaşadıkları dünyanın Ğher ne kadar yoksul da olsalar- zenginliğini komşuları ve çocukları ile paylaştılar. Kendi çocukluklarının engin dünyasını evlatlarına da vermeyi çok istediler. Mesela bayramları... Ama değil bayramları, bayramlıkları bile veremeyeceklerdi. Ne atlı karıncalar, ne dev aynalar, ne kayık salıncaklar, ne de ipek mendiller kalmıştı.

Bütün kapıları kapalıydı komşuların. Hiçbir şey babalarının anlattığına benzemiyordu. Onları sevgiyle okşayan ve bayram harçlığı veren kimse yoktu.

Beşiktaş Ihlamur'dan Topağacı'na kadar uzanan alandaki bayram yerlerinde gökdelenler yükseliyordu. Vefa'da, Cinci Meydanı'nda, Üsküdar Doğancılar'da, Bağlarbaşı'nda ya da Yoğurtçu Çayırı'nda kaybolmuş bir çocukluğun, betonlaşmış anıları yatıyordu.

HAYAL PERDESİ
Süslü çıngıraklı eşekler de yoktu, Midilli atları da... Bayram arabaları depolara kaldırılma şansı bile bulamamıştı.

Babalar artık "Hayal Perdesi"nde bile görünmeyen geçmişi, çocuklarına anlatmakta zorluk çekiyorlardı. Frenk ya da gezginci tiyatro ve cambazhaleneler ise büyük gazinolarda "Bayram Şerefi"ne görülenler, tıpkı "Abra Kadabra" sözlerinde veya "Zati Sungur"un şapkasında kaybolup gitmişti. Büyükbabalar babalara anlatmıştı. Babalar çocuklarına anlatamıyordu. Hayat yorgundu ve zaman saati durmuştu. Bu çocukların da evlatlarına anlatacağı olmayacaktı.

Bayramlar bitmişti.

Ergun Hiçyılmaz

ergunhicyilmaz@superonline.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır