kapat

04.03.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Cumhur'u hafife alıyoruz
Prof. Mustafa Erdoğan: "Parlamentoyu hükümetin kontrolünden alıp, KHK çıkarma yetkisini kısmak gerek"

Anayasa profesörü Mustafa Erdoğan halen Hacettepe Üniversitesi İİBF'de öğretim üyesi. Liberal Düşünce Topluluğu'nun (1992) kurucularından ve üç aylık düşünce dergisi Liberal Düşünce'nin editörü. Liberal Toplum Liberal Siyaset; Anayasal Demokrasi; Demokrasi Laiklik Resmi İdeoloji başlıca kitapları.

Cumhurbaşkanı-başbakan krizinden anayasal bir çıkış yolu var mı?

1982 Anayasası'nın yürütmenin iç yapısı bakımından öngördüğü modelde az çok bir gerilim potansiyeli var. Çünkü, cumhurbaşkanlığını, yürütmenin içinde sembolik bir makam olmaktan çıkarmış, olağandışı dönemlerde bakanlar kurulunun tam bir ortağı konumuna sokmuştur. Ama olağan dönemlerde yürütmede birincil yetkili olan yine de başbakandır. Cumhurbaşkanının güçlendirilmesine karşılık siyaseten sorumlu kılacak herhangi bir mekanizma bulunmadığı için başbakanın kendisine itiraz etmesi kolaylaşıyor. Cumhurbaşkanının arkasında "genel oyla seçilmek" gibi doğrudan bir demokratik meşruluk olmadığı sürece alışılmış rolünün biraz dışına çıktığında, yürütmenin diğer kanadı "sorumlu benim, fazla karışma" diyebiliyor. Bu gerilimi çözmek teorik olarak mümkün değil.

Öyleyse yeni bir anayasa yapmak gerekiyor. Anayasayı siz kaleme alsaydınız rol dağıtımını nasıl yapardınız?

82 Anayasası "devlet otoritesinin zaafa uğraması problemlerin temel nedenidir" diye düşünen bir zihniyetin sonucu olarak ortaya çıktığı için yürütmeyi ve onun içinde cumhurbaşkanını güçlendirdi. Eğer anayasayı ben kaleme alacak olsaydım, önce parlamentoyu güçlendirirdim. Parlamentoyu hükümetlerin kontrolünden çıkarmak lazım. Bu meyanda Meclis İçtüzüğü'nü değiştirmek suretiyle iktidar partilerinin parlamentoyu kendi denetimleri altında tutmasını önlemek şart. Bugün tam tersi, muhalefetin konuşma imkanlarını ortadan kaldırma eğilimi var. Ayrıca ben, yürütme organının KHK çıkarma yetkisini kısıtlar, olağandışı dönemlerde kaldırırdım. Halihazırda bu tür kararnameleri çıkarmak kolay olduğu gibi bunlara karşı anayasaya uygunluk denetiminin de önü tıkanmıştır.

Bu önerdikleriniz, Cumhurbaşkanı'yla Başbakan'ın ilişkilerini olumlu yönde etkiler mi?

Bu kadarla değil tabii. Ben Türkiye'deki yaygın kanıdan farklı olarak, sembolik bir cumhurbaşkanlığını da anlamlı bulmuyorum. Şimdiki cumhurbaşkanına -toplumun her kesiminden yönelen olumlu beklentilerle beraber düşünürseniz- yürütmenin bir unsuru olmanın dışında bütün milleti gerçekten temsil eden, siyasal sistem içinde hakemlik ve hatta yol göstericilik yapan bir statü vermeliyiz. Bu, hangi partiye oy vermiş, hangi etnik-kültürel kökenden gelirse gelsin bütün yurttaşların şahsında kendilerinden bir şey bulabilecekleri, güvenebilecekleri bir cumhurbaşkanı demektir. Cumhurbaşkanının bütün toplumu kucaklayıcı bir kişiliği olmalı, ama aynı zamanda etkin bir siyasal aktör de olmalı. Bu ancak cumhurbaşkanının genel oyla seçilmesi halinde mümkün olur.

Özetle ya cumhurbaşkanını halk seçsin ya da onu yapamıyorsak yetkilerini azaltalım diyorsunuz.

Evet. Ama bu, ancak bu yönde yaygın bir mutabakat sağlanması halinde mümkün olur ve bunu ancak bu şartla tavsiye edebilirim. Çünkü, Türkiye'de cumhurbaşkanının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesine iki nedenle soğuk bakılıyor: Birincisi, diktatörlüğe yol açabileceği, ikincisi ise yürütme içinde gerilim yaratabileceği korkusu. Belki açıkça ifade edilmeyen ama bu öneriye karşı çıkan pek çok kişinin gerçek saiki, halkın tercihlerine güven duymamalarıdır.

Neyi gözardı ediyorlar?
Eğer yasamanın güçlendirildiği, kuvvetler ayrımının doğru-dürüst tesis edildiği, yargı bağımsızlığının güvence altına alındığı bir ortamda hâlâ cumhurbaşkanının diktatör olabileceğinden korkuyorsak, toplumun demokrasi tecrübesini hafife alıyoruz demektir. Cumhurbaşkanı, arkasında halk desteği olmazsa kritik anlarda demokrasi dışı güçlere yaslanma ihtiyacı duyar veya onun bu yöndeki ihtirasını kışkırtan, ona destek veren sivil veya askeri bürokratik güçler onu yoldan çıkarabilirler.

28 Şubat sürecinde açıkça görüldüğü gibi...

Evet. Yürütme içindeki gerilim meselesine gelince, bu biraz da yetkilerin belirsizliğinden kaynaklanır. Herkes anayasal olarak neye yetkili olduğunu bilirse, birbirlerinin konumlarını zorlamaktan kaçınmaları ve uzlaşma çabasına girmeleri daha muhtemel olur.

Siyasi icab-ı hâl
Cumhurbaşkanı ile başbakanın ellerinde, kavga sonrası güçlerini azaltmak için hangi enstrümanlar var?

Cumhurbaşkanının temel enstrümanı kararnameleri imzalamamak ve DDK aracılığıyla kamu kurumlarını sürekli diken üstünde tutmak. Bütün kanunları Anayasa Mahkemesi'ne gönderebilir. Gerçekten zorluk çıkarmak istiyorsa, yetkilerini fazla ciddiye alıp hepsini her vesileyle kullanırsa hükümetin işi zorlaşır.

Yetkilerini "fazla ciddiye alırsa" dediniz. Ciddiyetin fazlalığı olur mu?

Kendisine formel olarak verilmiş bütün yetkilerini, siyaseten de kullanılabilir ve kullanılması gerekli yetkiler gibi algılamasını kastediyorum. Formel olarak var olan her yetki fiilen kullanılamayabilir. Yani, hukuka uygun davranmak her zaman yetmez. Siyasi bakımdan da icab-ı hale uygunluğun gözetilmesi gereken durumlar vardır.

Mesela, Cumhurbaşkanı Sezer, geçen yıl anayasal yetkisini kullanarak Meclis'in açılış konuşmasını yaptı. Ama bana göre bu yetkinin kullanılış biçimi isabetsizdi. Çünkü açış konuşması ayrıntılı bir hükümet programı gibiydi. Oysa parlamenter rejimde genel oyla seçilmiş olmayan bir cumhurbaşkanının "hükümet programı" olamaz. Bu konuşmalar ana istikametlere ilişkin kısa konuşmalar olmalıdır. Konuşmanın "mutfağı"ndaki Çankaya bürokratları bu işte insiyatif almış ve fiilen siyaset yapmışlardır. Demokrasi ilkesi açısından bunu onaylamaya elbette imkan yoktur.

Bu olayda Cumhurbaşkanı'nı hatalı mı görüyorsunuz?

Hayır, esas itibariyle haklı buluyorum. Ama iktidarın temsili-demokratik kurumlardan bürokratik organlara kaydırılması eğilimine karşı uyanık olmalıyız.

Seçilmemiş bir cumhurbaşkanı aktif olursa...

Bürokratik iktidara kapı aralanır
Yetkilerin belirsizliği meselesi, parlamentarizme aykırı olmaz mı?

Teorik olarak sembolik cumhurbaşkanının tek rasyoneli tarihsel tesadüften ibarettir. Parlamenter rejim bir krallık olan Büyük Britanya'da doğduğu için sistem demokratikleştikçe kralın yetkileri doğal olarak parlamentoya ve hükümete geçmiştir. Parlamenter cumhuriyetlerin aynı modeli tekrarlama gibi akli bir zorunlulukları yoktur. İngilizlerin anakronistik bir kurumunu getirip bir cumhuriyete neden monte edelim ki? Cumhurbaşkanlığı diye bir müessese kuracaksak onun sahici bir işlevi ve sistem içinde bir etkinliği olması gerekir. Aksi halde yürütmeyi iki başlı yapmaktan vazgeçmeliyiz. Kaldı ki, demokratik bir devlette devlet başkanını halkın seçiminden ne hakla kaçırıyoruz? Cumhurbaşkanının genel oyla seçilmesi parlamenter demokrasilerde istisnai bir yöntem de değildir. Batı Avrupa demokrasilerinde, krallıklar bir yana bırakıldığında, bu yolla göreve gelen cumhurbaşkanları böyle olmayanlardan daha az değildir.

Yani, cumhurbaşkanını halk seçseydi, başbakanla cumhurbaşkanı arasında anayasa kitapçığı bu şekilde uçuşmazdı diyorsunuz?

En azından bu daha zayıf bir ihtimal olurdu. Çünkü, taraflar birbirlerinin anayasa gereği olan konumlarına saygı göstermek zorunda olduklarını bilirlerdi. Oysa, son olayda bir bakan cumhurbaşkanına "seni oraya biz getirdik" diyebiliyor. Eğer cumhurbaşkanını halk seçmiş olsaydı, hiç kimse bunu söyleyemezdi. Ayrıca, bir şeyi daha kavramalıyız. Seçilmemiş bir cumhurbaşkanının aktif ve siyasete müdahil olması demek bir bakıma bürokratik iktidara yeni bir kapı aralamak demektir. Çünkü böyle bir durum, parlamentoya karşı sorumlu bir hükümetin yanında fiilen bir de Çankaya bürokratlarından oluşan ikinci bir hükümetin varlığı anlamına gelir.

Nuriye Akman

nuriyeakman@hotmail.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır