Kim dedi, kim neyi, nereye kodu?
İnsan uzun zamandır yapmadığı bir şeyi yapmaya kalkınca bir parça zorlanıyor. Mesela neler olabilir bunlar? Seks, jimnastik, saatler boyu çalışmak, günde beş öğün beslenmek, sabahtan akşama kadar makyajlı durmak, peruk takmak, takma tırnak takmak v.s.
Ve tabii bütün bunların hepsini aynı gün yapmak...
Ben yaptım. Ertesi gün ne mi oldu?
Ben o günü bilmiyorum ki! Dövülmüş halı misali bütün gün serili durdum.
Tüm hayatımı yukarıda saydıklarımı yapmakla geçiriyorum zannedenleri hayal kırıklığına uğratmak gibi olmasın. Ama o gün seks haricinde tüm bu saydığım eylemleri yaptım.
Özetle yeni albümün ilk klibi çekildi o gün.
"Ben kimselere yar olmam" isimli şarkıma çekildi Özdemir Asaf'ın oğlu olduğunu sonradan öğrendiğim, reklam sektörünün yakından tanıdığı Olgun Arun çekti.
Çekim günü şahsımı görmenizi isterdim. İnan olsun ki tanıyamazdınız. Kara kaşlı, kara gözlü, kiminize seksi kiminize komşu kızı gelen suretim, bir değişti ki sormayın hani eskiden "Uzay 1999" diye bir dizi vardı (Off! be ne uzak sanmışlar 1999'u). Bu dizide "Maya" denir, bir karakter vardı. Hani böyle kaşları, geçtiğimiz yıl moda olan cinsten yukarı yukarı kalkık da üstüne mercimek yapıştırmışlar gibi bir de süsleri vardı. Çağrışım yaptırın bakiyim kendinize. Hah! İşte o Maya.
Aynı ona benzedim ama saçlarım hariç. Saçlarım Ajda Pekkan'ın düz ve küt saçlarının modeli de kahküllü, virgüllü ve de siyahtı.
Bir bilgisayar olsaydınız, tepenizden dumanınız çıkmıştı. Boşverin, hayal etmeyin gri hücrelerinize yazık.
Nasıl olsa önümüzdeki günlerde yayınlanınca göreceksiniz. Çekim yaptığımız platoda makyaj ve soyunma odaları, tepeleri açık olarak düzenlenmiş; yandaki bölmede ne konuşuluyorsa anında vâkıf olabiliyordunuz konuya. 16 saat süren çalışmalarımız esnasında pek verimliydim mesela. Dedikodu bâbında tabii ki. Dedikoduyu hiç sevmem. Ama benim hakkımda yapılanı!
***
Yani diyeceğim o ki o gün bizim bölmede konuşulanlar, şehre dalga dalga çoktan yayılmıştır kanaatindeyim. Bunların yol su elektrik olarak geri dönmesi fazla zaman almaz.
N'apiyim çenemi tutamadım. Zaten hiçbir yerde iş bulamazsam ailenizin cadısı, uçuntu-kaçıntı, görünmez kadın vb. müstear isimlerle orda burda yazarım şeklinde düşünmekteyim. Nefret ederler benden o zaman. Nefret edilmek birkaç seneden beri yükselen değer zaten. O zamana kadar "trendy"liği kalır mı bilmem. Ama nefret edilmeyi marifet bilenler yıllardır bundan vazgeçmediğine göre vardır bir hikmeti.
Bu dedikodu denen nane, başkalarının canını yakarken ağızda hafif bir ferahlık bırakır. Benimkisi ise fazla layt, hafif cinsten yani. Ben ona buna sinir olma hakkımı kullanıyorum. Prozaclı ve prozacsız günlerimse bu sinir olma katsayımı belirliyor. Bu arada prozactan sıkıldım. Başka bu nevi bir ilaç yok mu? Nerde eski "panter Ayşegül" pelte gibi dolaşıyorum. Kavgaların hakkını veremiyorum. Anneannem gibi oldum. Rahmetli "haklısın dersen kavga çıkmaz" derdi. Yalnız bir keresinde rahmetli dedem fiyonk yerine burgu makarna almış diye odanın ortasında ter ter tepindiydi. Benim de kafam karışmıştı, talkım ve salkım durumu yani.
Dedikodusu bol bir iş yapıyorum ben. Hal böyleyken elaleme iyi örnek olacağım diye yapmayacak mıyım yani.
Şimdi güzel güzel klipten söz ederken laf niye geldi dedikoduya takıldı? Yoksa nedâmet mi getiriyorum. Nedâmet yeni bir kelime değildir ama anlamını bilmeyenlerin sandığı gibi ordan oraya getirilen bir şey hiç değildir.
"Peki nasıl bir şeydir?" diyecek olanlar, konuyu anlamak bâbında yazının başına dönerler. Bu, bu şekilde kişiyi kısırdöngü dedikleri şeye sokar. "Pekiyi bu kısırdöngü ne ola ki?" diye ikinci bir soru gelir ise de benim yapacak bir şeyim olmaz. Döngüyü tedavi için doktora götürmeyi düşünenlere ise Tanrı'dan akıl fikir dilemek iyi bir fikirdir.
"Sana versin" diyenlere itina ile hak verilir.
Acep yeterince dinlenemedim mi ne?
aldinc@arti.net.tr
Faks: 0212 293 98 46
|