kapat

Pazar Eki
26.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
Evsizlik çok mu kötü bir şey?
Yaşlılığın gençlikten belki de en büyük farkı artık "beş yıl sonra kimbilir nerede olacağım" dememek.

İstediğin kadar gez toz, bir süre sonra hep aynı bakkaldan alışveriş etmek, hep aynı yere arabayı park etmek, camın önünde hep aynı ağacı görmek istiyor insan. 15 yaşımda tek derdim İstanbul'a gitmekti. 18 yaşında tek derdim New York'a gidip bir çatı katında oturmaktı. 22 yaşımda tek derdim Paris'e yerleşmekti. 25'imde ise karşıya taşınmaktı. 30 yaşındayım, tek derdim evden hiç çıkmamak.

TUZ VAKALARI
Vaktiyle 80 küsür yaşında bir kadınla röportaj yapmıştım. Dünyanın her yerine gitmiş, bin türlü maceraya girmiş çıkmış, sekiz koca eskitmiş bir kadındı. Hayatın anlamını keşfettiniz mi bari dediğimde bana "sen sen ol, hiç ev alma!" demişti.

Tuhaf değil mi? Halbuki insan ne düşünür, bir evim olsun, kapısını çeker giderim, eşyalarıma ne olacak diye hiç düşünmem. Ama kadının demek istediği, sanırım, gemiler yakılmadıkça hiç bir yere gidilemeyeceğiydi. "Özgürlük, vazgeçemeye- ceğin hiçbir eşyaya sahip olmamaktır. Eşya ayakbağından başka bir şey değildir."

Ekmek almaya gidiyorum deyip geri dönmeyenler vardır hani... Bunların bir bölümü zaten evden kaçma planları yapan genç kızlar, erkekler olsa da bazıları hiçbir sebep yokken giderler. Öylece üstünde ne varsa çıkar ve bir daha gelmez. Bir arkadaşımın babası böyle bir 'tuz almaya gidiyorum' vakasındandı. Dört yıl sonra perişan bir vaziyette geri döndü. Üzerinde neredeyse aynı kıyafetleri vardı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi "yemekte ne var" dedi, masaya oturdu, televizyon seyretti, banyosunu yaptı ve yatağına yattı.

Ertesi gün dört yıldır uğramadığı terzi dükkanına gitti, dikiş makinasının başına oturdu ve işine devam etti. Neden ve nereye gittiğini hiç söylemedi. Arkadaşım ve annesi bir ay boyunca şok geçirdiler. Bir ay sonra onlar da hiç-bir-şey-olmadı-ki oyununa katıldılar.

Yıllar sonra baba öldü. Cenazeye gelen uzak bir akrabaları kayıp olduğu o yıllarda onu sur dibinde gördüğünü söyledi. Adam dört yıl sokakta yaşamış.

Sokakta yaşama düşüncesi çok korkunç geliyor değil mi? Çünkü sokakta yaşamak demek sadece üşümek ve pislik değil aynı zamanda dilencilik, çöp karıştırmak ve horlanmak da demek. Ama Japonya'da, bir yerde çalıştığı halde metroda yaşayan insanlar var. Her sabah, metronun

tuvaletine gidip duşlarını alıyor, takım elbiselerini giyiyor, karton kutularını katlıyor, cep telefonları dahil bütün eşyalarını bir Bond çantaya tıkıyor ve işlerine gidiyorlar. Ev bulma, eşya alma, fatura ödeme, komşuyla kavga, tamirat, sıkıntı... Hiçbiri yok. Temiz pak oldukları için horlayan da yok. Paraları olduğu için doğru dürüst yemek de yiyebiliyorlar. Uykuları geldiği an istedikleri yere kıvrılıyorlar.

KÖŞEYE KIVRIL
Şimdi ünlü bir televizyoncu olan arkadaşım bir zamanlar iş yerinde yatıp kalkardı. Askere gitmeden dört ay önce evini boşaltmış, bütün eşyalarını dağıtmış, bir bavulla yaşıyordu. Ortalık biraz ferahlayınca bir kuytu bulur, bavulundan battaniyesini çıkartır uyurdu.

Evini ve eşyasını kaybetme korkusu insanı insanlıktan çıkarıyor diye düşünmeye başladım. İşimden olursam kiramı nasıl öderim demekten başka hiçbir şey demediğimi fark ettim. Beni bunların her geçen gün daha fazla bunalttığını düşünmeye başladım. Kısacası alternatif bir yaşam şekli arıyorum.


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır