Zengin, gelişmiş ve demokratik ülkelerle aramızda aşağı yukarı 50 yıllık bir mesafe var.
Bu mesafenin, çok yoğun bir program ve çalışma ile büyük ölçüde kapatılması mümkün...
Ama tamamen kapatılması imkansız... Çünkü biz onlara yaklaşırken, onlar daha da ileriye gitmeye devam edecekler...
Ülkemizin şimdiki yetişmiş kadroları, gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafeyi kapatmamız için ne yapılacağını biliyorlar.
Herhalde, ekonomik, politik ve toplumsal değerleri ve kavramları yeni baştan icat etmek zorunda da değiliz. Uzay fiziğini, gen teknolojisini ve anatomiyi çözen insanoğlu, toplumların daha özgür ve müreffeh olması için gerekli kurumları büyük ölçüde ortaya koydu.
2- İnsan hakları...
3- Liberal piyasa ekonomisi...
4- Ve siyasi demokrasi olduğu çok açık...
Fakat dikkat ederseniz, bizim toplumumuz hala yanlış bir yerde duruyor... Bu kavramları tartışmasız kabul edip, yaygınlaştırmak ve ülkeyi düze çıkarmak için gerekli programı hazırlamak yerine...
Bu kavramları çekiştirip duruyor.
Bu tartışmanın sürmesini isteyen iki büyük "aktör" var:
Birinci aktör, demokrasiden rahatsız olan "tutucu odaklar!"
İkinci aktör ise, demokrasiyi hiç istemeyen "anti-laik gericiler..."
Buna karşılık, toplumun ezici çoğunluğu, bu iki aktörün yarattığı kaosu üzülerek izlemeye devam ediyor.
Aslına bakarsanız, akılcı bir "siyasi önderlik" ile büyük bir reform sürecini başlatmanın zamanı geçiyor bile... Bu siyasi önderliği, CHP mi üstlenir, DSP mi yoksa ANAP mı, orası bilinmez...
Veya bu partilerin "türevleri" veyahut da "başkalaşım" geçirmiş yeni varyasyonları mı, o da bilinmez... Açıkça görünen şudur:
Böyle bir siyasi önderliğe ihtiyacımız her zamankinden fazla hale gelmiştir. Bu siyasi önderliğin, yapacağı şey çok basit:
Ana hatlarıyla ortaya konulacak bir "ulusal plan" tartışmaya açılacak. Siyasi düşünce odakları, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, iş dünyası ve düşünürler bu ulusal planı halkın gözü önünde tartışacak ve bir hükme varacaktır.
Daha sonra da bu plan, artık tartışma kesilip uygulamaya konulacak.
Demokratik tartışma, en iyi planı yapmak ve bir konsensüs oluşturmak için şart ama ondan sonra hala tartışmaya ve planı orasından burasından çekiştirmeye devam etmek, "demokratik" ve yararlı bir tutum değil...
AB'ye girmek veya genel bir ifadeyle "muasır medeniyet" seviyesine ulaşmak böyle bir planın belki büyük sloganıdır.
Ama farkındaysanız bu konuda bile toplumsal bir fikirbirliği sağlanmış değil... O yüzden de vakit kaybetmeye devam ediyoruz.
Gelişmiş toplumlarla aramızdaki "uygarlık mesafesinin" daha da açılması sağduyulu bütün yurttaşlar acıyla izliyorlar.
Neden, bu acı çekilsin? Alkın yolu bir değil mi? Niçin vakit kaybedelim?
Biz Türkler, "vakit kaybetmenin" değişik örneklerini herkese göstermek için mi yaşıyoruz?
Yoksa, ülkemiz güçlü bir ülke haline gelsin ve bizler de daha insanca yaşayalım diye çalışmak ve çabalamak zorunda mıyız? Hangisi?..