kapat

10.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )


Atatürk'ü "andıç"sız günlerde anmak

Gazi'nin ölüm yıldönümünü, Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesi'ni tartıştığımız günlerde anıyoruz. Gündemimizde bu iki tarih birbirine denk düştü.

Bu durum bizi, ister istemez Gazi'nin düşünü kurduğu Türkiye ile, bugünkü arasında kıyaslamalar yapma noktasına getiriyor.

Dünya tarihindeki en çarpıcı reformalara imza atmış bir insanı, değişmeme inadına saplanıp kalmış bir cumhuriyet yönetiminde anıyor olmak bunu gerektiriyor.

Düşünün ki; bu ülkede şalvarlı erkeklerin ve çarşaflı kadınların yürüdüğü bir meydanda, bir yıl sonra şortlu kızların beden hareketleri yapmasını sağlamış bir liderden söz ediyoruz.

Yazımızı, harflerimizi, dilimizi, giyinişimizi değiştirmiş bir liderden.

Neredeyse bir uygarlık değiştirme anlamına gelen reformlardı bunlar.

Bu değişiklikleri aşırı bulabilir ve çok hızlı yapıldığını da söyleyebilirsiniz ama unutmayalım ki Türkler, Gazi'den önce de tarihleri boyunca bir kaç kez uygarlık değiştirmişlerdi.

Orijinal bir uygarlık biçimi yaratamamış olan göçebeliğin, güç merkezlerinin çekimine kapılmasından doğan itki bizi önce Çin, sonra İslam, daha sonra Balkan ve şimdi de Avrupa uygarlığına doğru götürdü.

Ama benim üzerinde durmak istediğim konu bu değil.

***

Uygarlık değişimi gibi çok zor evrelerden geçmiş ve 1920'lerde bunun çarpıcı bir örneğini vermiş olan Türkiye, yıllardır statükonun dar kalıplarından kurtulamıyor.

Donup kaldı sanki.

Avrupa Birliği'ne tam üyelik başvurusu yapıyor ama bunun gerekleri canını sıkıyor.

Evrensel hukuk ilkelerine saygılı, çoğulcu demokratik yapıya sahip, işkenceyi önlemiş bir ülke olmak bu kadar mı zor?

Ya da bu kadar mı korkutuyor devlet yöneticilerini?

Bütün dünyanın bize "Kendi yurttaşına iyi davran! Onları öldürme, işkence yapma, gelişmelerini engelleme! " diye ihtarda bulunması, bizim gibi sizin de ağırınıza gitmiyor mu?

Türkiye için Avrupa Birliği belgelerinden daha vahim olan şey; mafya hapishaneleri teslim alırken aciz kalmak ama genç bir tutuklunun kolunu koparıp köpeklere atmakta tereddüt etmemektir.

***

Katılım Ortaklığı Belgesi'ndeki ifadelerle uğraşılıyor.

Peki; bu başvurunun amacı tam üyelik ise bu iş gerçekleştiği zaman ne yapılacak?

Bu belgeyi içine sindiremeyen Türkiye, egemenlik haklarının bir bölümünü nasıl olup da Avrupa Birliği'ne devredecek?

Bu işte ya bir yanlışlık var ya da samimiyet eksikliği.

***

Gazi'nin ölüm yıldönümünde, içimdeki bir sızıyı da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Genelkurmay açıklamasıyla kesinlik kazanan "andıç" Gazi'yi andığımız bugüne hiç yakışmıyor.

Biz Atatürk'ü andıçla anmak istemiyoruz.

Bu yakışıksız tuzak yüzünden gazeteci arkadaşlarımız çok sıkıntı çektiler.

Ve bugün Cengiz Çandar, geçici bir süre için bile olsa köşesini kapatmak zorunda kaldı.

Yapanlar ne düşünürse düşünsün bu Atatürkçülük değil.

***

Gelecek yıl daha umutlu bir yazıya imza atmak umuduyla, büyük kurucuyu saygıyla anıyoruz.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır