kapat

10.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Hepsi de Atatürkçüydü!

Sahte Atatürkçüler, sanki Türkiye'de Atatürk'ü sevmeyen, ona karşı çıkan, onu kıyasıya eleştiren çok büyük bir çoğunluk varmış gibi propaganda yaptı bugüne kadar.

Her fırsatta Atatürk'ün adını söyleyen, olur olmaz her yere Atatürk adını verenler her türlü başarısızlığı da Atatürkçü sözlerle kamufle etmeye çalıştılar.

Sanki Türkiye'de Atatürk'e karşı olanlar çoğunluktaymış gibi, Atatürk'ü Koruma Kanunu bile çıkarıldı.

Oysa sakin bir şekilde bakalım Cumhuriyet tarihimize. 70 yılı aşkın sürede geldiğimiz noktaya. Bu süre içinde Türkiye'nin gelişmediğini, ilerlemediğini söylemeye kimse cesaret edemez. Türkiye dünyayı da şaşırtacak bir gelişme gösterdi. Üstelik bu son 40 yıl içinde oldu. Ama işin hakçası, kimse de durumundan memnun değil.

Çünkü Türkiye gelişti ama çağdaş dünyaya her konuda ayak uyduramadı. Bir kere bütün çabasına rağmen demokrasiyi gerektiği biçimde hayata geçiremedi. Kısır çıkar hesapları nedeniyle Türkiye gerçek bir hukuk devleti kimliğine bürünemedi.

Bunlar olmayınca ekonomi de rayına oturmadı. Üretim yeterli ve çağdaş olmayınca ekonomik denge altüst oldu. Enflasyon tüm Avrupa ülkelerinin enflasyonlarının alt alta toplamından bile en az iki kat yüksek. Gelir dağılımı felaket. Fert başına düşen milli gelir en geri kalmış ülkelerin düzeyinde.

Bütün bunların ötesinde hırsızlıklar, yolsuzluklar, suistimaller, adam kayırmalar en üst düzeyde. Gün geçmiyor ki yeni bir yolsuzluk, yeni bir skandal ortaya çıkmasın.

Ve işin en kötüsü bütün bunlar Atatürk'ün Türkiyesinde oluyor.

Bütün bunları yaratanlar da sözde en Atatürkçüler.

Şurası bir gerçek ki, Türkiye'de, hiç bir dönemde Atatürk karşıtları iktidarı ele geçiremedi. İktidar sahipleri hep Atatürkçüydü. Tabii Atatürkçüydü sözünü inanarak söylemiyorum, ama onlar kendilerini hep Atatürkçü olarak ilan ettiler.

12 Eylül dönemini düşünün, gencecik insanlar hapislerde süründürülürken ya da idam sehpalarında canları alınırken bile Atatürkçülük nutukları atılıyordu, bizzat o günlerin yöneticileri tarafından.

Demirel Atatürkçüydü, Özal da, Çiller de, Yılmaz da. Zamanında İnönü de, Bayar da, Menderes de, 27 Mayısçılar da, 12 Martçılar da Atatürkçüydü. Hep Atatürk'ü örnek aldıklarını, Atatürk'ün yolunda yürüdüklerini, kalplerinde Atatürk ateşinin yandığını söylediler.

Peki sonuç nedir? Kendilerini Atatürkçü diye tanıtanların yarattığı tablo ortada.

Oysa Atatürk, ahlakı, namusu, çalışkanlığı, dirayetli olmayı, ufku geniş olmayı, çağdaşlığı sembolize ediyor.

Şurası kesin ki, bu vasıfları üzerinde taşıyanlar hırsız olamaz, çıkarcı olamaz, ahlaksız olamaz, namusuz olamaz.

Türkiye'de Atatürk karşıtları hiçbir zaman iktidar olmadı, gerçek Atatürkçüler de iktidar olamadı. Hep sahte Atatürkçüler, Nutuk Atatürkçüleri, gardırop Atatürkçüleri yönetti bu ülkeyi. Onlar da Türkiye'yi bir çıkmaza sürüklediler.

Atatürkçülük bir ideoloji değildir, yaşama bakıştır, ilkelerdir, erdemdir, çağa ayak uydurmaktır, gelişmek için çırpınmaktır.

Türkiye bir gün mutlaka gerçek Atatürkçülerin yönetimine geçecektir.

Geçgeç'in faydası
Geçen hafta cumartesi gecesi elimde kumanda aleti zapping yapıyorum. Aslında artık zapping diye yazmamak gerek. Biliyorsunuz Türk Dil Kurumu zapping kelimesinin yerine Türkçesini buldu. Zapping yerine "Geçgeç" denmesi isteniyor. Tabii zapping oradan oraya geçmek anlamına geliyor, o da uydurma aslında, güne göre kelime bulmuş Amerika. Kumandayı elimize alınca oradan oraya geçiyoruz. Bu kelime tutabilir yani. Geçen cumartesi gecesi "geçgeç" yapıyorum; TRT-4'te bir programa takıldım. İyi ki takılmışım, bir saate yakın ekrandan ayrılamadım. Programı Sadun Aksüt sunuyordu, adı Türk Müziği ve Rembetiko. Müthiş bir saz heyeti, önünde iki kadın iki erkekten oluşan bir icra ekibi. Birbirinden güzel Türkçe ve Yunanca sözlü rembetikoları seslendiriyorlar. Rembetiko, özlem şarkıları demek. Suyun iki yakasında ama aynı gökkubbe altındaki insanların memleket özlemini dile getiren hüzünlü ezgiler. Programı izlerken, insan ister istemez hayal alemine dalıyor. Türk ve Yunan halkları aynı bölgede, yüzyıllarca içiçe yaşamışlar, kültürleri birlikte gelişmiş. Sonra düşmanlık yılları. Türkiye'de yaşayan Rumların kaçışı, Yunanistan'da yaşayan Türklerin baskı altına alınışı. Şurası gerçek ki, özellikle İstanbul'dan Rumların gitmesinden sonra yaşam gustosunda önemli değişimler oldu. Kent kültürü yerine yarı köy yarı kasaba kültürü geldi oturdu.

Hiç de iyi olmadı.
Okuyucu, hatanõn küçüklüğüne büyüklüğüne bakmõyor

Haldun Dormen'in yeni müzikali Bir Kõş Öyküsü ile ilgili yazõyõ dün okudunuz. Dikkatli gözler yazõnõn iki yerinde Haldun Dormen yerine Haldun Taner yaz-dõğõmõ hemen farkettiler. Nasõl yaptõm bu hatayõ ve nasõl üzüldüm anlatamam. Ancak ilginç olan siz sevgili okurlarõn şiddetli tepkisi. Okurlar artõk yazõlarda hiçbir hata görmek istemiyorlar, gördüklerinde de bunu en sert biçimde mesajlarla iletiyorlar. Bu hatadaki tek tesellim Haldun Dormen yerine yine çok büyük bir sanatçõ olan rahmetli Haldun Taner adõnõ yazmõş olmam. Bu tür hatalar tekrarlanmayacak diye söz vermek istiyorum ama, öyle bir an geliyor ki, yapõyorsunuz işte. Hem sizlerden hem de Haldun Dormen'den özür dilerim.

Hukuk lazım oldu işte
Egebank'ın eski sahibi mahkemeye getirilip götürülürken kelepçeli ellerini havaya kaldırarak şov yapıyor. Devletin haksızlık yaptığını, işkence gördüğünü, hukuka uyulmadığını hatta hukukun katledildiğini haykırıyor.

Doğru mu söylüyor Murat Demirel. Büyük oranda doğru söylüyor.

Murat Demirel bankasını soymuş olabilir. Hırsızlık yapmış olabilir. Ama bütün bunlar Demirel'e yönelik davranışlarda hukuk dışına çıkılmasını gerektirmiyor.

En azından Demirel'in polisler arasında itilip kakılması hiç hoş değil. İnsan haklarına aykırı bir kere. Aynı şey Nail Keçili için de yapıldı. Keçili DGM'ye girerken orasından burasından çekiştirenler vardı. Bunlar olmaz.

Demirel ve Keçili'nin polisteki ifadeleri de sızdırılıyor örneğin. Oysa hukuken bu ifadelerin açıklanması ve yayınlanması suçtur.

Egebank merkezindeki kamera kayıtlarının basına verilmesi de suç. Ama bu suçlar pervasızca işleniyor. Çünkü rüzgar öyle esiyor.

Şimdi bu işin bir cephesi. Bir de öteki taraftan bakalım.

Türkiye bu hukuksuzluğa alıştırıldı son birkaç yıldır. Çeteler çıktı ortaya, devletin gizli operasyonları olduğu söylendi. Tescilli katillere yeşil pasaportlar silah taşıma ruhsaları verildiği, inanılmaz büyük paralar ödendiği öğrenildi, bunun üzerine gidenler neredeyse "vatan haini" muamelesi yapılacaktı.

Hırsızlıklar, yolsuzluklar ortaya çıkarıldığı halde, iktidar sahiplerinin iradesiyle örtbas edildi. Hukuksal verilere bile itibar edilmedi.

En sonunda da bir Cumhurbaşkanı kalktı "Devlet bazen rutin dışına çıkabilir" dedi.

"Rutin dışına çıkmak" çok önemli bir şey. Bu devletin her kuralı, kanunu ve hukuku ayaklar altına alması demek. Ve bu hukuksuzluk bizzat cumhurbaşkanı tarafından söylendi hararetle savunuldu.

O cumhurbaşkanı, bugün "nerede bu devlet" diye çığlık atan Murat Demirel'in amcasıydı. Murat Demirel'in aslında kelepçeli ellerini havaya kaldırarak "Bak amca bunlar senin yüzünden oluyor" demesi gerek.

Süleyman Demirel "rutin dışından" söz ederken, ne siyasilerin, ne medyanın, ne iş dünyasının pek sesi çıkmadı. Belli ki bu "rutin dışı" uygulamalar herkesin işine bile geliyordu.

Murat Demirel bugün başına gelenlerden yakınıyor, ama buna hiç hakkı yok. Çünkü zamanında sustu. Kılını kıpırdatmadı. Murat Demirel hapse atılıncaya kadar başka kimler hapse atılmadı, kimler gözaltına alınıp kahredici sorgulardan geçirilmedi. Tıpkı Murat Demirel gibi başkalarının da sesi soluğu çıkmadı.

Memurlar, işçiler, öğrenciler sokaklarda bağırıyorlar her gün: "Susma sustukça sıra sana gelecek" diye.

İşte sıra geldi.

Dün susanlar bugün başlarına gelenlere katlanacaklar. İyi birşey mi? Değil ama, haketmediler de değil ki.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır