Şarap asil bir içkidir... Öyle arabacı gibi içilmez, beyzade gibi içilir... Tekel'in şarap uzmanlarından Naci Türküstün, 60'larda yayınladığı "Degüstatör Yetiştirme Kılavuzu" adlı kitabında şarap adabıyla ilgili bunları yazmış. Katılmamak ne mümkün... Ama şarabın içilme adabının da zamana göre değiştiğini unutmamak kaydıyla. Zira daha bundan 60-70 yıl önce Paris'in ünlü kafelerinde şarap su katılarak içilirmiş mesela. Su katmadan şarap içenlere acayip gözlerle bakılırmış. Bugün şaraba su katmak ise cinayetle eş anlamlı.
Yani şarap adabı da zamana ve zemine göre değişiyor... Bunları niye mi yazıyorum? "Şarabı nasıl içmeli?" diye soran, elektronik mektuplar yollayan okurlar için...
Şarap adabı o kadar değişken ki o kadar olur. Mesela zamanının ünlü hükümdarlarından Keykâvus bin İskender'in 1082'de oğlu Gilan Şah için yazdığı öğütler kitabı "Kâbusname"de tavsiye edilen şarap içme adabı, bugünkünden çok farklı. 1432'de de Mercimek Ahmed tarafından Osmanlıca'ya çevirilen eserden "Şarap İçmenin Terbiyesini ve Yolunu Bildirir" başlıklı bölümü okuyunca, insan "İçme konusunda epey yol almışız" diye düşünmeden edemiyor. İşte hükümdarın öğütleri:
"İmdi bilmiş ol ey oğul, şarap konusunda ne iç diyebilirim ve ne de içme diyebilirim. Çünkü gençler kimsenin sözüyle iş görmezler ve başkasının sözüyle yiğitlik fiilinden vazgeçmezler. Çünkü bana da gençken çok söylerlerdi, ben de kabul etmezdim. Elli yaşımdan sonra ulu tanrı inayet eyledi, bana yardım etti ve tövbeyi lâyık gördü.
Ama eğer içmezsen iki cihanın faydası senin olur ve ulu Tanrı da senden hoşnut olur, hem halk arasında kınanmazsın, akılsızların yaptığı gibi olmayacak hareketlerde bulunmazsın, malın da telef olmaz.
Velâkin ey oğul bilirim ki gençsin ve bilirim ki şarap yoldaşları seni içmemeye komazlar. Onun için demişlerdir ki, yalnızlık yeğdir, kötü işe kılavuzlayan yoldaştan ise. İmdi, eğer içersen, hiç olmazsa tövbeyi gönlünden giderme, her an günahını anıp ulu Tanrı'dan tövbe ve yardım isteyedur.
Ama ne zaman ki içersin, hiç olmazsa yemek yedikten sonra tezcek şarap içme, ta ki üç kez susuzluğun kansın, yani susuzluğa bir kez sabreyle, ne su iç ve ne şarap, sonunda susuzluğun geçsin. Bir daha susayasın, yine sabreyle, o susuzluk da geçinceye kadar. Üçüncü kez susadığında içersen şarabı o vakit iç, ta ki yiyeceğin kuvveti vücuduna sinmiş olsun.
Ey ciğerköşem, şarap içersen ikindiden sonra iç, sen sarhoş oluncaya kadar akşam olmuş olur, halk seni sarhoş olarak görmez.
Öyleyse akşama kalmış olduğun için ayıbın örtülmüş olur. Şarap içerken çerez yiyici olma, çünkü şarap arasında çok çerez yemek iyi değildir, ulular bu işi beğenmezler, hem demişlerdir ki, şarap içerken çerezi çok yemek mideye ağırlıktır. Sonra şarabı sahralarda veya bağlar arasında içmeye az git. Eğer buna benzer yerde şarap içmeyi seversen, bari sarhoş oluncaya dek içme, ta ki evine gelinceye kadar rezil olmayasın. İmdi eğer sarhoş oluncaya kadar içeceksen evinde iç, çünkü kişi ne yaparsa damı altında yaptığı yeğdir. Çünkü ev gölgesi insana örtüdür, ağaç gövdesi insanı dört yanından rezil eder. Kişi gurbette ne denli bolluk içinde zengin olsa da vatanındaki gibi olmaz, yani yazıdaki şarap sohbeti namuslu kişiler için ev içindeki gibi olmaz..."
Keykâvus bin İskender'in renkli üslubuyla verdiği öğütler bunlarla bitmiyor. Devamı, gelecek haftaya...